9 yaşında, Londralı bir çocuk olan Rob'un hayatını anlatıyor. Başına gelen olaylar ve doğuştan gelen garip bir özelliği onu Londra'dan İsfahan'a sürükleyecek ve hekimler hekimi İbni Sina'nın talebesi yapacaktır.
Ön planda bu hikaye varken, Noah Gordon arka planda o dönemdeki coğrafyanın ekonomik, kültürel, siyasal ve dini portresini çizer. Dinler arası diyalog ne alemdedir, insanlar binli yıllarda ne koşulda yaşamaktadır, varlık alemi hakkında dünya ne kadar şey bilmektedir, din yanlış yorumlanırsa bilimin önünde nasıl engeller oluşur, nasıl vahşetler yaşanır gibi her biri başlı başına bir konu olan bu başlıkların cevaplarını, hikayeyle öyle güzel harmanlamış ki hayran kalmamak elde değil. Sanki o dönemde yaşamış da bu çağa dönmüş gibi oluyorsunuz. Kitap bir yandan böyle bilgilendirirken düşündürmeler yapadursun, bir yandan da sizi insanın çekebileceği acıların ve tadabileceği mutlulukların tonları arasında dolaştırıyor.
Ayrıca kitabın bana verdiği derslerden biri; bir tıp talebesi olarak bugünki imkanların kıymetini bilmem gerektiği oldu. Çünkü o zamanlarda hekimlik eğitimi almak ve hekimlik sanatını icra edebilmek hem hayatını ortaya koymayı gerektiriyor, hem de bilgiye ulaşmanın bilgiyi keşfetmekten geçtiği bir dönem.
Keyifli okumalar..