Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

272 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Böll gerek bir yazar olarak gerekse de bir insan olarak sevdiğim şahsiyetlerden biridir. Kimi yazarlar için değinilen konuya hangi yönlerden ve nasıl bir biçimde değinildiği çok önemlidir. Kimileri için de asıl önemli olan şey değinilen konunun ta kendisidir. Ama söz konusu Böll ise onu iki kategoriye de sığdıramazsınız. Bana kalırsa değindiği konuların kendisi zaten insanı sarsan konular iken, bir de işin içine konuya değinme şeklinin özgünlüğü ve sarsıcılığı girince yapıtları çok daha sarsıcı ve akılda kalıcı oluyor. Bana göre de sarsıcılık bir eseri başarılı kılan şeylerden biridir. Tarihte vahşet olarak akıllara kazınmış bir olayı vahşet olarak anlatmak, buna cesaret edebilmek basit gibi görünse de gerçekten meşakkatli bir meseledir. Üstelik bu anlatıcının ta kendisi o vahşeti yaşamışsa çok daha sarsıcı hale gelir. Bu yüzden Böll diyince aklıma sürekli bu geliyor: Sarsıcı bir gerçekçilik. Özünde bizi sarsma amacı ile yazmıyor kendisi, zaten var olan sarsıcı gerçeklerin farkına varmamızı istiyor. Sarsılarak ya da etkilenmeden, orası okura kalmış. Ama bana kalırsa etkilenmemek de elde değil. Gül ve Dinamit Böll'ün denemelerinden ve birkaç röportajından oluşan oldukça geniş bir eser. Geniş olmasının sebebi birçok konuya el atmış ve hepsi hakkında da özgün fikirlere sahip olmasından kaynaklanıyor. Yazarlar hakkındaki yanılgılara dikkati çekiyor öncelikle. Bir yazarın yayınlanan yazıları, tüm yazdıklarının bir kısmıdır sadece. Buna, yani tek bir esere bakılarak yazarın kendisi hakkında yapılan yorumlar ne denli tutarlı olabilir? Yazarların eserleri de tıpkı insan hayatının dönemleri gibidir. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik... Bunlardan birine bakılarak yazar hakkında yapılan yorum, doğal olarak gerçeği tam olarak yansıtmayacak, aksine sadece belirli bir zaman dilimindeki yazarı ifade etmeye çalışan sönük bir düşünce olarak kalacaktır. Çünkü nasıl ki bir insanın yalnızca yaşamının belli bir dönemine bakarak onu tamamen yargılama hakkına sahip değilsek, bir yazarın da sadece tek bir kitabını baz alarak o yazar hakkında genel bir düşünceye varma hakkına da sahip değiliz. Yazar, yapıtında herhangi bir karakteri oluşturduğunda artık bu karakterin kaderinin ne olacağı Böll'e göre tahmin edilemez hale gelir. Kendisine göre yazarlık, aslında olağanüstü planlamaların değil, tabiri caizse 'plansız bir planlamanın' sanatıdır. "Bir karakteri oluştururken onun ne olacağını henüz bilemem" der Böll. Yani buna göre aslında karakterler de tıpkı gerçek yaşamda doğup, büyüyen insanlar gibi gelişim gösterirler. Başka bir değişle, yazarın kaleminden bir karakter çıktığı anda artık o karakterin kendisi ayrı bir varlıktır. Yazar, Böll'e göre o karakterin gidişatını belirlememelidir. Tıpkı gerçek hayatta çocuklarımızın ileride ne olacağına, neler yapacağımıza bizlerin karar vermemesi gibi. Yazarın kalemi akıp gittikçe karakter de kendi yolunu bulacak, kendine bir kader çizecektir. Önceki eserlerinden bahsederken "sanıyorum ki" gibi kalıpları çok fazla kullanır Böll. Bu, bana çok önceden izlediğim bir filmdeki yazarı anımsattı. Yazar çok ünlü bir yazardır, onunla röportaj yapmak için gelenler kendisine onun önceki kitaplarından sorular sorarlar. Yazarın ise hepsine verdiği tek bir cevap vardır: "O kitapları ben yazmadım." Tıpkı bir üstteki paragrafta bahsettiğimiz gibi karakterler nasıl yazarların elinden çıkıp bağımsız hal alıyorsa, yazarın daha önceden yazdığı eserleri de bu hale gelir. Artı olarak yazarın önceki eserleri, zamansal ve değişken insan kişiliği olarak baktığımızda yazarın şimdiki zamandaki haline bile ait değildir. Başka bir deyişle Böll'ün yazdığı önceki eserler, mesela 50'li yıllarda yazmışsa, 50'li yıllardaki Böll'ün kitabıdır, başka zamandaki bir Böll'ün değil. Bu açıdan bir yazarın ve eserin çizgileri aynı yerde başlar ama daha sonra bir daha birbirleri ile kesişmeyecek şekilde ters yönlere gitmeye başlarlar. İnsanlığın zihninin ürünü olup, ayrı bir varlık olarak kendilerini muhafaza eden milyarlarca oluşum; gerek kitaplar, gerek bütün sanat eserleri bu açıdan baktığımızda daha da fazla heyecan verici bir hal alıyor. Böll, bana kalırsa gerçekten de ileri görüşlü biriydi. Gelişimin tarihçesini nankörlüğün tarihçesi olarak tanımlar. Yeni gelen nesiller ondan önceki düşünceleri hiç sorgulamadan kabul ederler. Kabul ettiklerinde de önemini kavrayamazlar. Bu aslında o zamanlardan başlayarak günümüze kadar sürüp gelen bir sorun. Gelen yeni nesiller eski nesillerin eskiyerek beraberinde getirdiği düşüncelere mantıklı oldukları için değil, sırf bu 'eskiyerek getirme' meşakkatli bir iş olduğu için aşırı bir saygıdan dolayı kapılıyorlar. Bir düşünce eskidiği, daha doğrusu 'yıllandığı için' daha doğru hale gelmez. Düşünce tarihine objektif bir bakış atmak bu yüzden gerçekten zor bir meseledir. Karanlık bir koridorda yürümek gibidir bu, sağınızda ve solunuzda bazıları çürümüş, bazıları yaşayan canlı eller sizi kendisine çekmek istiyorlar. Tıpkı buna benziyor. En iyi düşünceler Böll'e göre insanın uzun sorgulamalar ve değerlendirmeler sonucunda kendi bireysel ulaştığı düşüncelerdir. Bir - izm'e bağlı ve sınırlı kalmak değildir düşünsel gelişim. Bu gelişim karşıt düşünceleri değerlendirebilmeyi ve sentezleyebilmeyi gerektirir. Mesela Böll Hitler'den hiç haz etmez. Ama bu haz etmemeye halkındaki birçok insan Hitler'den nefret ediyor diye sahip değildir. Aksine Böll, Hitler hakkında da oldukça fazla bilgiye sahiptir. Yani kendisine karşıt, hatta insanlığa karşı bir görüşe de sahip olsa Hitler, Böll yine de onu derinlemesine araştırmış ve bu araştırmaların uzun değerlendirmesi sonucunda onu eleştirebilir hale gelmiştir. Günümüz toplumunda belki de bu da çok büyük bir sorun. Karşıt görüşe sahip bir fikir akımını hiçbir şekilde araştırmaya kalkışmamak ve bu halde karşıt düşünceyi eleştirmeyi bile becerememek. Zaten aslında bu da eleştirme değil, haksız bir taşlama olur yalnızca. Karşıt olan şey ne kadar cani ve kötü olursa olsun (Hitler örneğindeki gibi) yine de düşünsel açıdan yargısız infaz yapmak düşünselliğe önem veren birinin yapacağı iş değildir. Yazma eyleminin de temellerine kadar iniyor Böll. "Günümüze kadar ve günümüzde yazılan ne varsa ölüme karşıdır" diyor kendisi. Ölümü en büyük gerçek olarak kabul edersek şayet Böll gibi, yazı buna karşı gelinebilecek tek şeydir. Ölüme karşı koyma çabası da değildir bu aslında, ölümü direkt olarak aşmaktır. Yani insan biyolojik ve zihinsel açıdan sonu olan bir varlıktır, ama yazınsal ve diğer türlü düşünce aktarım yolları bir düşünceyi daima diri tutar. Bu açıdan bu aktarım ölümü alt etmeye uğraşmaz, zaten ölümü baştan aşar. Geçicilikler arasında kalıcı olanı sağlamaya çalışma uğraşıdır sanat. Örneğin bizden yüzyıllar önce yaşamış düşünce insanlarının, filozofların yazarların ve sanatçıların düşünceleri halen daha bizlerle yaşıyor. Bir ressamın tablosuna rastladığımızda o ressamdan yaşayan bir yön görüyoruz, aynı şekilde bir yazarın eserini okuduğumuzda da. Üstte dediğimiz gibi tek bir eserde, o eserin sahibinin düşünsel varlığının tamamını aramaya çalışmak da yersizdir fakat bu bir yapboza benzer. O eser sahibinin çeşitli eserlerini okudukça bu yapboz daha da fazla tamamlanır. Eserler, sahiplerinden ayrı varlıklara sahiplerdir ama onları okuyanlara eserin sahibini bulmak için de tamamlayıcı ipuçları verirler. Ve yapboz tamamlandığında ise ayrı bir katmanla karşı karşıya kalırız. O düşünsel varlığa eriştiğimizi zannederiz ama aslında işin başındayızdır. Bu raddeye gelen diğer insanlarla fikir alışverişinde bulunduğumuzda ya da bununla ilgili bir eseri okuduğumuzda (mesela Nietzsche üzerine bir kitap okurken de) aslında gözden kaçırdığımız onlarca şey olduğunu görürüz. İşte düşünsel dünyanın Böll'e göre en heyecan verici yanlarından birisi de bu. Ne kadar ilerlerseniz ilerleyin her şeyin başında olduğunuzu ileriye gittikçe daha iyi anlamanız. Yolculuk yapmayı sevenler için sonsuz bir yoldur bu açıdan düşünsel varlık. Sanatın evrensel olması ve bir devlete ait olmasının gerekli olmadığından da bahsediyor Böll. Modern çağda devletler birbirlerini dahi ele geçirmeye çalışırken sanat eserlerini de bir bir ele geçirmeye çalışmaları gerçekten hayal kırıklığı yaratan bir durum. Sanatsal bir eserin yaratıcısı olan sanatçının bunun farkına olması gerektiğinden ve de kendisinin de evrensel bir oluşum açığa çıkardığından haberdar olması gerektiğinden de söz ediyor. Böll'e göre sanat kısıtlanamaz. Bir sanat eserini bir devlete bahşetmek de bir tür kısıtlamadır. Sanatın özünde kısıtlamazlık vardır. Buna başka amaçlar doğrultusunda engel olmaya çalışan herhangi biri sanat katilidir yine Böll'e göre. Dolayısıyla ne sanatçıların bir milleti vardır ne de sanat eserlerinin de bir yeri yurdu. Sanat evrenseldir ve bu evrenselliğe her türlü koşul altında izin verilmelidir. Aksi taktirde sanat yaşayamaz hale gelir ve yapaylaşır. Bir yazar her yeni yazdığı şeyler önceki yazdıklarını tehlikeye atar aslında bir nevi. Bu gerek çevreler için gerekse de yazarım bireyselliği için geçerlidir. Ama söz konusu Böll olunca o nezih gibi görünen çevreler pek kaale alınmaz. Çünkü bu nezih çevreler sürekli benzer temada şeyler ister. Kendinden bir örnek verir; bir eleştirmenin gelip kendisine teşekkür etmesini anlatır. Bu teşekkürün nedeni de o dönem son yazdığı eserde, eleştirmenin ifadesine göre artık fakir kesimlerden, bir nevi 'çamaşırhane edebiyatı'ndan çıkıp, elit şeyleri anlatmasıdır. Böll'ün bunun karşısında tepkisini tahmin edebilirsiniz. "Çamaşırhane ya da zorluk yaşayan kesimi ne sebeple edebiyatsal olarak anlatmayalım ki", der. Edebiyatı, ifade edilmemişlerin, ifade edildiği, unutulmuşların hatırlandığı bir sanat olarak da görür bu yüzden. Bireysel olarak tehlikeye atmaya gelecek olursak, yazar her zaman aslında kendi ile yarış halindedir. Çevresel bir kaygı olarak değil, bireysel bir yarış. Yeni yazmış olduğu eser önceki eseri kadar kendisini zihinsel ve duygusal açıdan tatmin edebilecek midir? Bu, bir yazar için olağanüstü önemlidir. İster bütün halk yeni yazdığı esere bayılsın, aşırı sevsin ama yazarın kendisi yeni yazdığı eserde zihinsel bir tatminsizlik yaşıyorsa şayet, eserine olan bu ilginin zerre önemi kalmayacaktır. Düşünüyorum da, günümüzde artık pek olmayan şey bu bir yandan da. Yazar (ya da kendine yazar olarak hitap edenler) bir eser bırakıyor, eğer kamuoyu ve halk eseri sevmişse kendisi de o eseri değerli görmeye başlıyor. Bu çok büyük bir hata. Bu durumda asıl süzgeç asla komünite değil, yazarın kendisi olmalıdır. Sözcüklerin öneminden de bol bol söz eder Böll. Sözcükler her türlü silahtan daha tehlikelidir. Bu gerek iyi yönde gerekse de kötü yönde kullanılabilir. Önemli olan sözcüklerdeki gücü fark edebilmektir. Dünya bunu bir zamanlar tamamen unutmuştu, sözcüklerin kurtarıcı gücüne sarılmak yerine birbirini yok etme hırsına bürünmüştü. Devletler belki de bu gücün farkında idi, ama bunu kendi çıkarları için kullanmayı istememişlerdi. Böll ulusların herhangi bir konuda birbirlerine suç atmalarındam ve bunun ne denli mantıksız bir hareket olduğundan da söz eder. Kendi kusurlarını haksız kılmamaya çalışmak için başka gördüğü kusurlara sevinenler, herhangi yeni bir olası kusuru onaylamış sayılır. Yani devletler tarihte yaptıkları ayıpları, aynı şeyin başka devletlerde de gerçekleştiğini göstererek temize çıkarmaya çalışır. En basitinden bir katliamın benzeri başka ülkede de olmuşsa, bu katliam hakkında, "bu tür şeyler dünyanın her yerinde olan şeyler", gibi benzeri yorumlarda bulunmak, evrensel olarak gelecekte olabilecek tüm katliamları kabul etmekten başka bir durum değildir. Bu yüzden de yanlı tarih kitapları tüm bu olası katliamları kabul ederek, tarihte işlenilen cinayetleri koşulların kaçınılmaz bir sonucu olarak ilan eder. Böll'e göre tarihin katı rakamlarından çok daha önemlidir yiten canlar. Böll gelecekte dünyada yaşanacak olan 'yeni tür ölümler'den de haberdar idi. Ederek denemelerinden birinde birçok uyarıya yer verir. Ölüm artık koşullu olarak zor gelen bir durum değildir bu uyarılara göre. Eskiden ölüm cephelerde idi, bu cephelerde gitmeye zorlanan insanların burnun dibinde idi ölüm her an. Ama modern dünyada ölümle burun buruna gelmek için artık cephede olmak gerekmiyor Böll'e göre. Pastanede yoğurulan ekmeğin içine girebilir ölüm, havamıza karışabilir hatta evdeki eşyalarımızdan bile sızabilir. Dünyanın karşı karşıya olduğu kendi kendini bir anda yok edebilme gücünün Böll farkında idi. Nükleer testlerin yapıldığı zamanlarda ilk denemeler bilinçsizce yapıldığı için iklime doğaya aşırı derecede zarar verildi. Ve bu haberler o zamanlar tüm dünyada yankılanıyordu. Bu sebepten dolayı insanlık o zamana kadar karşılaşmadığı bir tehlike ile karşılaştı, radyasyon. Radyasyonla da sınırlı değil, insanı uzun vadede bitiren kimyasallar da ölümle burun buruna gelmesini sağladı insanlığın. Ölüm her daim insanlığa yakın artık, bir an bile yanından ayrılmıyor. İnsanı acı ile yavaş yavaş, bu şekilde son ana dek burnunun dibinde olarak öldürüyor. Savaşlardan çok daha fazla dehşet verici bir mücadele mi bu; insanlığın kendi kendisi ile mücadelesi? Gül ve Dinamit, zannımca Böll severlerin kendisi hakkında o yapboz parçalarını tamamlaması için okuması gereken nadide eserlerden biri.
Gül ve Dinamit
Gül ve DinamitHeinrich Böll · Cem Yayınevi · 200011 okunma
··
468 görüntüleme
Numan okurunun profil resmi
"O kitapları ben yazmadım," cevabı Herakleitos'un ırmak önermesine dayandırılabilir sanırım ve sonuna kadar katıldığım bir önerme. Tabii ki kitap falan yazmadım ama herhangi bir sosyal medya hesabımda yıllar önce yazdığım iki satır iletide bile "bunu ben mi yazmışım?" diyorum. :) Günümüz toplumunda değindiğiniz sorunlardan karşıt görüşler hakkında araştırmama, bilgi sahibi olmama ve eleştirememe konusuna da kesinlikle katılıyorum hatta arttırıyorum. Çoğu kişi karşıt görüşü geçtim, kendi görüşü hakkında bile bilgiye ve tartışma yetisine sahip değil. Genel olarak içine doğduğu aile ve toplumdan aldığı görüşler ve sağdan soldan duyduğu saçma sapan, hiçbir temeli olmayan savlara sahip. Savunduğu konu hakkında bir sayfa yazı yaz ya da beş dakika konuş desen, kilitlenip, tanım bile yapamayacak büyük bir kitle var maalesef. Ama ateşli şekilde savunma konusunda da kimseye kül bırakmıyorlar. Devlet ve ulusların birbirine sürekli suç atma hususunu dün buradaki bir sohbette konuşmuştuk. En basitinden geçmiş dönemlerde yapılan bir fetih kendi tarihin açısından şanlı tarih olarak anılırken, konu maruz kaldığın bir işgale gelince özellikle halk tabakasında inanılmaz düşmanlıklara sebep oluyor. 'Ben yaparsam şanlı tarih, başkası yaparsa, vatanıma göz diken haysiyetsizler' bakış açısı oldukça ikiyüzlüce ve saçma bir bakış açısıdır. Keza incelemede bahsedilen gibi 'x yapmış, biz yapınca mı sorun oluyor' savı gibi yanlışı yine yanlışla haklı çıkarma uğraşı. Özetle çok güzel inceleme. Yazarlığı hakkında henüz okumadığım için bir yorumda bulunamasam bile insanlığını ben de çok sevdim. Kaleminize sağlık. 🤘
2 önceki yanıtı göster
Nympheutria okurunun profil resmi
Öncelikle çok teşekkür ederim içten, güzel yorumunuz için. Zaman ayırıp okuduğunuz için de ayrıca teşekkür ederim. Aynı durum inanın bende de oluyor, mesela geçenlerde burada yazdığım bir metni okumaya kalktım, sanki böyle ilk defa okuyormuşcasına okudum. Gerçekten de insanın zihninden çıkıp kendi başına ayrı bir varlık oluyor zihinsel ürünler. Bunun kanıtı belki de bu. Hatta şunun da bir kanıtı sayılabilir, sürekli değişken halde olduğumuzun da. Ülkemizde özellikle sağ-sol çatışması olduğundan mıdır nedir, sanki bizde daha da çok var bu durum. Karşıt görüşü hiç araştırmadan eleştirmeye çalışmak, ki bu da eleştiri de sayılmıyor. Ya da dediğiniz üzere kendi savunduğu düşüncenin bile ne olduğundan bihaber insanlar var. Yalnızca tanıdığı, yakın olduğu insanlar savunduğu için savunuyor. Bilgili olanlarda bile durum kötü aslında. Yine dediğiniz üzere eleştiri çok ağır şekilde yapılıyor. Sağlıklı, fikir alışverişinde bulunulabilecek bir ortam oluşmuyor maalesef. O haklı çıkma çabası tarih boyunca devam edip süregelmiş yanlış bir alışkanlık maalesef. Bunun ülkesi, milleti yok, herkes yapabiliyor. Bir alıntı daha var kitapta, "bir demokratın rüşvet aldığını öğrenen hangi komünist bayram etmez (!)" Yani normalde rüşvet almak kötü bir olgu iken, salt bu olguya dikkat etmeyip, taşlayıp malzeme çıkıp çıkmadığına önem veriyor insanlar bir yandan da. Hem haksızlıkları haklı çıkarma çabası, hem de bir yerlerden taşlama fırsatı bulma çabası.
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.