Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Türker Ertürk
Hitler'in İslam'a bakışı Hitler, kendi taraftarlarında her hal ve şartta ve hiçbir zaman sorgulanmayacak tam bir destek beklerdi. Kendisine koşulsuz biat edilmesini isterdi. Yeterince güçlenince, kendisine Führer (lider) denmesini istedi. Führer için çalışmak, bir Führer ilkesi oldu. Führer, tarihi bir misyonu olduğuna önce kendisini inandırdı, sonra çevresini. Bu misyonun gereği olarak da sorgulanmayan bir güce sahip olmak istedi ve bu gücü elde etti. Hitler’e göre demokrasi;bir Yahudilik, Bolşeviklik, liberallik ve evrenselleşme ürünüydü. Demokrasi, büyük ve tarihi misyona sahip liderler için bir ayak bağıydı ve kurumları aracılığı ile büyük işlerin yapılmasına da engeldi. HİTLER DİNE İNANMAZDI Sekreteri Junge’ye göre, Hitler dine inanmazdı ve kiliseyle hiçbir bağı yoktu. Ama bu, toplumu güdüleyebilmek ve yönetebilmek için kiliseyi sonuna kadar kullanmasına engel de değildi. Bu tüm diktatörlerin ortak yanıdır; dine inanmazlar ama dini sonuna kadar kullanırlar. Esasında, bu gerçeklik belki de tüm insanlık için geçerli. Eğer birisi dini konuları siyasi, ticari ve toplumsal ilişkileri ve hatta cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için bir manipülasyon unsuru olarak kullanıyorsa, gerçekte o dine inanmıyor demektir. Çünkü inanan insan, kutsallarını bu yolda tüketmez ve kirletmez. Hitler, İslam’a da inanmazdı ama etkilenmiş ve beğenmişti. Adolf Hitler, yazdığı otobiyografik ve siyasal bir manifesto olan Kavgam (MeinKampf) kitabında, Hristiyan misyonerlerin gösterebildiği çok önemli mütevazi başarılarla karşılaştırıldığında İslam’ın Afrika ve Asya’da hızla yayıldığının altını çizmişti. Ama aynı zamanda Mısır’da “Kutsal Savaş”ın derhal İngiliz makineli tüfek ateşi ile sonuçlanacağını da yazmıştı. HRİSTİYAN CENNETİ PEK CAZİP DEĞİL II. Dünya Savaşı’ndan (1939-1945) sonra Hitler’in sevgilisi olan ve son anda evlendiği eşi Eva Braun’un kız kardeşiİlse verdiği bir röportajda; kendisiyle ve Eva Braun’laHitler’in sıkça İslam’ı tartıştığını söyler. Hitler, sofra sohbetlerinde Hristiyanlığı, özellikle de Katolikliği değersizleştirmek ve küçümsemek için İslam’ı Hristiyanlıkla karşılaştırırdı. İslam’ı güçlü ve pratik bir din olarak görür, Hristiyanlığı yumuşak, yapay ve zayıf bulurdu. Hitler etrafındakilere“İslam’ın bugünün bir dini, Hristiyanlığın ise gelecek krallığın bir dini olduğunu, İslam’ın vaat ettiği cennetle karşılaştırıldığında, Hristiyan cennetinin pek çekici olmadığını” ifade ederdi. Hitler’e göre din; kendi başına amaç değil, dünyadaki yaşamı destekleyen bir araçtı. 1941’de Himmler’in bulunduğu bir ortamda, “İnsanlara yıkanmayı, belli içkilerden sakınmayı, belli zamanlarda oruç tutmayı, egzersiz yapmayı, güneşle birlikte kalkmayı, minarenin tepesine çıkmayı emreden ilkeler, akıllı insanların icat ettiği yükümlülüklerdir” demiştir. İSLAM, ALMAN MİZACINA DAHA UYGUN Hitler yine başka bir konuşmasında;“Cesurca savaşmaya teşvik de kendi kendini açıklayıcıdır. Bu arada dikkat edin; Müslümanlara şarabın oluk oluk aktığı ve hurilerle dolu gerçekte dünyevi bir cennet vadedilmiş oysa Hristiyanlıkta buna benzer bir şey vaadedilmemiştir” demiş ve “Hz. Muhammed’in cennetinden heyecan duyan insanlar hayal edebilirim ama Hristiyanların yavan cennetinden değil” diye de ilave etmiştir. Hitler, İslam hakkında iyi şeyler söylemesine rağmen Arapları aşağı bir ırk olarak görürdü. Albert Speer 1970’de yazdığı ve New York’ta yayımlanan “Inside The Third Reich” isimli kitabının 96’ncı sayfasında, Hitler’in kendisini ziyarete gelen Müslümanlardan öğrendiği tarih yorumundan çok etkilendiğini belirtir. Ziyaretçiler Hitler’e;“Müslümanlar 8. Yüzyılda Endülüs’ten hareketle Fransa’ya geçip Orta Avrupa’ya sızmaya başlayınca, Tours Savaşı’nda geri püskürtüldüler. Bu savaşı Araplar kazansaydı, bugün dünya Müslüman olurdu. Çünkü onların dini, inancı kılıçla yaymaya ve bütün ulusları bu inanca boyun eğdirmeye inanan bir dindi.  Alman halkları bu dinin varisleri olurdu. Böyle bir itikat, Alman mizacına kusursuz uygundur” dediler. İSLAM İMPARATORLUĞU’NUN BAŞINDA ALMANLAR OLMALI! Hitler ise Müslüman ziyaretçilerine yanıt olarak; “Fetihçi Araplar, ırksal aşağılıklarından dolayı Kuzey Avrupa’nın sert iklimiyle ve koşullarıyla uzun erimde başa çıkamazdı. Daha başka yerleri zapt edemezlerdi. Bu yüzden sonunda Araplar değil, Müslümanlaşmış Almanlar İslam İmparatorluğu’nun başında olurdu” demiştir. Hitler ve Nazi rejiminin üst kademesi, İslam hakkındaki bu görüşler konusunda yalnız değillerdi. Benzer görüş ve tutumlar, 1930’larda ve 1940’larda Almanya’da yayımlanan bir yığın ideolojik kitap ve makalede de kendini gösteriyordu. Nazi propagandacısı Johann vonLeers, 1942’de Almanya’da ideolojik bir İslam yorumunu öne çıkaran kişilerin başında gelmekteydi. ALMANLARIN YAHUDİ SORUNU OLMAZDI Leers’in 1942 sonunda Judenfrage dergisinde yayımlanan yazısında; “İslam dünyası Yahudiliği baskı altında tutmuştu ya Avrupa’da özgürleşmelerine izin verilmişti. Yahudiliğin Araplara egemen olmasını İslam dini engellemiştir.  İslam’ın Yahudi sorunuyla mücadelesi ta Hz. Muhammed zamanında başlamıştı. İslam’ın doğu Yahudiliğini tamamen felç etmesi, kuşkusuz Hz. Muhammed’in Yahudi düşmanlığının bir sonucu idi. Dünyanın geri kalan kısmında da benzer yaklaşımlar olsaydı, bugün Almanların bir Yahudi sorunu olmazdı” demiştir. Hitler, esasında ne Hristiyanlığa ne de İslam’a inanıyordu ama İslam’ı kendi kafasındaki fikirleri gerçekleştirebilmek için ve kitleleri bu fikirlerin peşinden kolayca ölüm dahil sürükleyebilmek için operasyonel bir silah olarak görüyordu. Esasında, kendi tarihleri içinde bu görüşün bir arka planı da vardı.
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.