Öncelikle tekrar hoşgeldiniz Ferah hanım. Lütfen her zaman bizimle kalın:) Bunu tüm içtenliğimle rica ediyorum sizden...
Gazetelerde, televizyonlarda denk geldikçe kaçmaya çalıştığım bir gerçekliği sizin satırlarınızdan okurken de tahmin edersiniz ki sindirmek, kabul etmek, okuyup geçmek kolay değil... Hem yürekte hem boğazda bir yumru bırakıp kaçıyor satırlarınız.
Buna mesleki deformasyon çatısı altından bakıp geçmek de benim yapabileceğim birşey değil. Bir deformasyon olduğu kesin... Tanımlamak, anlamak, empati kurmak çok zor... O cefakar eşe, o güzel yavrulara doğrultulan o namlunun benim bakış açımda hiçbir geçerli nedeni yok.
Günün sonunda, dönüp dolaşıp Cengiz Sarı’ya kızmaktan alamıyorum kendimi. Çünkü dünyada acıyı tadan tek kişinin o olmadığını biliyorum. Cinnetin eşiği tam olarak nerededir bilemem, bunu bize tarif edecek bir navigasyon yok elimizde. Ancak hangi neden veya nedenlerle olursa olsun, kendini o eşiğe getiren bir kişiyi sadece dış etkenler üzerinden değerlendirmem mümkün değil...
Böyle bir zayıflığı kendine zamanında itiraf edip meslek değiştirmeliydi belki de... Onu hem katil hem de maktül olmaktan alıkoyacak ne varsa yapmalıydı...
Bu ‘siyaha boyanmış sarı’ hikayeniz, okuyan herkesin kendini bir kez daha sorgulamasına vesile olur umarım.
Döner dönmez yine bizi sarsmayı başardınız:) Ve belki de zaman zaman böyle bir sarsıntıya ihtiyacı var herkesin. İşte o yüzden tekrar ediyorum, lütfen bırakmayın bizi:)
Selam ve sevgilerimle...