Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

207 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
"ÖYLESİNE HÜLYA, KUTSAL VE UZAKSIN Kİ..." "Beklemek cehennemdir." demiş Shakespeare. Peki ya ne kadar beklersen bekle gelmeyeceğini, o gönlüne hiçbir zaman konmayacağını, senin yanındayken bile kalbinin sana ait olmayacağını, bilmek? Ahmet Arif... 23 Nisan 1927'de doğdu. Özellikle tam tarih vermek istedim çünkü ikimiz de aynı günde doğmuşuz. Kendine hala tam bir yol bulamamış, hayatın ortasında bir yer edinememiş ben ve " Namus İşçisi, Yürek İşçisi" Ahmet Arif. "Ve ben şairim. Namus işçisiyim yani Yürek işçisi." Diyarbakır'da doğdu. Daha o bebekken annesi Sâre vefat etti. Ahmed Arif, ortaokulu Urfa’da, liseyi ise Afyon’da okudu ve şiir sanatı en fazla Afyon’da kendini gösterdi.  Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeydi. Küçüklüğünden beri çeşitli bölgelerde yaşadığı için Arapça, Zazaca ve Kürtçe dillerine hakimdi. Mektuplarında da ara ara bu dilleri kullandığını görüyoruz. Sekiz kardeşinin en küçüğüdür Arif. Yetiştiği coğrafya sebebiyle çeşitli yeteneklere sahip olan Ahmed Arif, henüz küçük bir çocukken at binmeye başladı. Ata binmekte çok mahir olan Ahmed Arif'in kesin bir tavrı vardı: "Çünkü ben, şahlanmayan ata binmezdim. Kısrak ise şahlanmaz." Çocukluğu çoğunlukla kavgayla geçti. Çünkü haksızlık,adaletsizlik söz konusu olduğunda tahammülü kalmıyordu Arif'in. Yapısında haksızlığa, zulme yer yoktu. Tüm bunlara karşı satırları da sert, açık ve vurgundu. Öyle ki onu hiç tanımayan birinin bile şiirlerinde bunu görmesi muhakkaktır. Her türlü ayrımcılıktan nefret ederdi . Kendisiyle değil hep halkıyla övünürdü. "Ben soyumla değil, ancak halkımla övünebilirim. Halkımdan gayrısını da övgüye layık görmem. Bir de sevgiliyi elbette…İlle de sevgiliyi…” 1951 ve 52' de tutuklanır.İki yıl hapis yatar. Çıktıktan sonra ise memurluktan atılmıştır. Gazetecilik yapar ve gazetecilikten emekli olur. Yazmak da en az diğer şeyler kadar onur verici ve saygıya layıktır onun için. Öyle ki rüyasında bile mısra görür. Uyandığında hemen kağıt kalemi alıp yazar mısralarını. Aynur hanımla evlenir ve Filinta adında bir oğlu olur. ... Bazı şeyler dönüm noktası olmuştur Arif için Leylâ gibi. Yada onun  deyimiyle Leylim... Leylâ Erbil 23 Ahmet Arif 27 yaşındayken tanışmışlar birbirleriyle.Sonradan dost olmuşlar mektuplaşmışlar. Ahmet Arif sevmiş Leylây'ı. Tam bir sevdadır onunkisi ama olsa olsa Karasevda olur... Leyla dostluğun dışında hiç sevmez onu çünkü. Ama Arif durumu yadırgamaz onun dostluğunu bile bir lüks olarak görür, durumu kabullenir.Ama hiçbir zaman kopamaz Leyla'sından. "Dostluk, avcumuza sıcacık bir kuş gibi konmuş bir kere. Ama bunda benim yüküm daha ağırmış ne çıkar? Ya ben bundan hoşnutsam? Ya senin sade var olman bile beni saadetten çıldırtacak tatta bir gerçekse? " "Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş... Hepsi. En çok da en ilk de Leylâ-sın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni." Zaman geçer evlenir Leylâ. Ama bu Ahmet Arif'in sevgisini yıldıramaz. Durumu sineye çeker. Ve Leylâ'sına yazmaya devam eder. Leylâ da yazmaya devam eder dostuna. "Evleneceksin demek? Herhal çocuğu sevdin! İnşallah mesut olursun canım. Ama müstakbel kocan bana yazdığına kızmayacak cinstendir inşallah." "Değil evlilik, insan düşüncesinin ulaşabildiği bütün kavramların üstünde, biz hep birbirimizi görecek, duyacağız. " Tabi her zaman böyle olmuyor durum. Zaman zaman Leylâ'daki yerini görmek ister Arif. Ama umduğunu bulamaz. Bulmak da değildir amacı. Leylâ'yı Leylâ'sız da sevmeyi öğrenmiştir.Belki de içinden sadece söylemek istiyordur, o kadar ötesi yoktur. "Neyim ben Leylâ? İlgilendirdiğim olur mu seni" "Senden bir şeyler ummak... Umutların en olmazı da bu belki." "Tamamla beni. Şiirimde olsun tamamla." Her şeyin fazlası zarardır, demişler. Sevginin fazlası da öyledir sıkar bazen insanı. Aşırılık hoşunuza gitmez sevgide bile olsa. "Gelgelelim -bu benim kara bahtımdır- sana kul, sana divâne olmanın “aşırılığını” sevmediğini söylüyorsun." "Kıyma bana, sensiz edemiyorum." Leylâ'nın kendisini sevmediğinin farkındadır Arif ona mecbur olduğu için hiçbir zaman ona acımasını istemez. "Sevgide “vermek” vardır Leylâ. Vermek. Ve bunu anlamak... Yoksa senin sorduğun gibi ne yalnızlık, ne merhamet, ne iki acının itişi..." Ama Leylâ naiftir, naziktir. Hiçbir zaman terslememiştir incitmemiştir onu. ... Bundan sonra sevmenin öbür adı Arifçe sevmektir. Kitabı okurken tapınırca sevilen bir kadın vardı karşımda. Ve kendini ona onun mutluluğuna adamış bir adam. Her şeyiyle kendisini kulu, kölesi atfeden bir adam. O kadına baktım Leylâ'ya... böylesi sevilen bir kadına. Ben de Ahmet Arif gibi bir şeyini yakalamak istedim. Arif'in bu yüzde neyi sevdiğini bilmek istedim.Yüzünü okumak istedim. Gözlerinin, yüzünün konuşup konuşmadığını görmek istedim. Ama sadece güzel bir yüz buldum karşımda.O kadar. Dahası yoktu.Belki de Arif gibi hissetmek gerekiyordu. Arif'in gözleri gerekiyordu onu görmek onu sevebilmek için... Kitap Ahmet Arifin Leylim'e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Sadece bir aşkı değil o dönemin koşullarını, tarihini de yansıtıyor mektuplarında. Arif'in uslübu biraz farklıdır diğer yazarlardan. Daha özgündür. Tıpkı bir masaya yumruğunu vurur gibidir dizeleri açık ve net. Kah sözünü esirgemeden konuşuyor kah bir çiçeği okşar gibi sesleniyor Leylâ'sına. ... 1991'de kalp krizi geçiriyor, vefat ediyor Ahmet Arif. O ölürken hala yaşayan Leylâ'sına ise şu satırlar kalıyor: "Sade, mezara kadar götüreceğim tek sevdâsın. Bunu unutmamanı istiyorum." ... İyi okumalar.
Leylim Leylim
Leylim LeylimAhmed Arif · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201316,2bin okunma
··
101 görüntüleme
İbrahim okurunun profil resmi
Elinize sağlık yine çok güzel bir inceleme olmuş. "Leyla'yı Leyla'sız da sevmeyi öğrenmek"👏🙏
Hilâl okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim:) Zaman ayırıp okuduğunuz için de ayrıca teşekkürler.🙏
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.