Yazıyı okurken kafamda oluşan ve yorum olarak yazmak istediğim her şeyi Mesih yazmış zaten. Ayrıca şu da var, Bizlerin kuşağında artık insanlar günü yaşıyor, yani çok az insan "Yüzlerce yıllar evvel Osmanlı atalarımızı öldürdü, tüm Türkler barbardır, hepsinden nefret edelim" diye düşünür. Bizim nesildeki insanlar duyduğunun değil, gördüğünün etkisi altında. Gördükleri de Avrupa'ya yerleşmiş vasıfsız iş gücü niteliğindeki Türkler. Onların gözündeki Türkler, hala gittikleri yerin dilini onlarca yılda öğrenememiş, hala kendi kültürlerine ve yaşam tarzlarına sıkı sıkıya bağlı, eğitimsiz kişiler. Mesih'İn söylediği gibi en fakir mahalleler Türk mahalleleri, yerel halkın girmeye korktuğu mahalleler bunlar. Hala pencereden pencereye çamaşırların asıldığı manzaralarla karşılaşmak mümkün. Sanki, Avrupa'ya göç etmiş insanımız oraya nasıl gittiyse hala aynı. Biz burada geliştik, gittikleri yerler değişti gelişti ama o insanımız, asimile olmamak adına kendine set çekti ve zaman adeta durdu onlar için.
Bu algının değişmesi de bence kolay değil. Bu algıyı değiştirebilecek iki önemli unsur var, Avrupa'ya okumaya giden başarılı gençlerimiz ve Avrupa'ya göçmüş ailelerin yeni nesilleri. İlk grup, bu algıyı yönetmekte daha başarılı olabilecek bir profilde ancak sayıca azlar ve dağınıklar. Görüldüklerinde "istisna" olarak algılanıyorlar. İkinci grubun da sorunu bana göre iki çok farklı kültür arasındaki kimlik bunalımı. Ev hayatları ve dış dünyanın çok farklı olması sebebiyle iki dünyayı da özümseyip benliklerinde harmanlamak yerine birini yok sayıp tamamen kendini tek bir gruba ait olarak görmelerinin daha kolay olması...