Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

142 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
"Eğitim ve öğretim insana yalnızca kuru bilgi kazandıran, salt söyleme, anlatma yoluyla birtakım sözleri ezberleten çabalar toplamı olmasın. Okul, yaparak, yaptırarak öğretsin. Öğrenme, elden geldiğince üretimle sonuçlansın." İşte meşhur köy enstitülerinin asıl amacı buydu. Kitabın girişinde, zamanında Köy Enstitülerine karşı takınılmış tutum, 3 sayfalık alıntılarla anlatılmış. Bu alıntıları okudukça, o zamanın aydınının bile yıkılmış devletin savunucusu, yani sözde aydın olduğunu anlıyoruz. Mesela "şehirliden beklemediğimiz fedakarlığı köylüden mi bekliyoruz?" tarzı bir cümle, enstitüler hakkında bir şey bilinmediğinin en büyük göstergesidir. Enstitüler döneminde şehirliden beklenen fedakarlık köylünün en çok işine yarayacak olan şeydi, yani öğretmendi. Enstitü fikrinin ortaya atılıp ilk uygulamaların başlamasından sonra köyde var olan her türlü personel eksiği gönüllü şehirliler tarafından karşılanmaya başlandı. Hasan Ali Yücel mesela, köy enstitülerinin kurucularındandır kendisi. Enstitü için gerekli olabilecek her türlü personel eksiğini bizzat tamamlama yoluna gitmiş, hatta kendisi de kurucu olarak enstitü eğitimini denetlemiş, sürekli daha iyiye taşımaya çalışmış ve bu yüzden dünya klasiklerini çevirip köy öğrencilerine ders olarak vermiştir. Alıntılar beni öylesine etkiledi ki, bunlar üzerine yorum yapmadan geçemeyeceğim. "Bunlar Shakespeare'in, Goethe'nin, Gogol'ün, Balzac'ın eserlerini okuyorlarmış. Güler misin, ağlar mısın?" Köy-şehir ayrımı yapılmasın denilerek meclisten 148 ret oy alan Köy Enstitülerinden böylesine modern, tabiri caizse "şehirli" bir davranış beklenmeyeceğinden, bu çocukların Shakespeare, Goethe, Gogol, Balzac okuyor olabileceğine inanmamışlardır. Bu ihtimale inanmayarak köylü-şehirli ayrımını kendileri yaratmışlardır ayrıca. Neresinden bakarsanız bakın, bir çekememezlik durumu söz konusu. Bir yerlerde bir "işlerine gelmeme" mevzusu var. Enstitüdeki eğitimin temel amacı neydi? Yapabildiğini kullan, kullanmayacağını yapma. Bu amaçla yola çıkıp köylerine su kuyuları yapmışlardır mesela. Hem kuyu yapmak için gerekli olan fizik bilgisi ve el becerisini öğrenmişler hem de ortaya koydukları şey köyün işine yaramıştır. Su kuyusu yapma ya da yol döşeme, duvar örme vs. faaliyetleri siz "işçilik"olarak görüyor olabilirsiniz, yukarıdaki cümlelerde de öyle deniyordu, fakat dönemin köy kesiminin hiç umursanmadığını düşünürsek yollarının ve sularının olmaması, okullarının rezalet durumda olması hem kendilerine hem de halkına yararlı olmak isteyen bir avuç çocuğun katlanabileceği bir şey değildir. Enstitü öğretmenleri, eğitimi sadece duvar örme-yol yapma üzerine kurmamışlardır, sanata ve kültüre yönelik dersler de müfredatlarında vardır. Mesela yabancı dil dersleri. Hasan Ali Yücel Fransızca'dan sorumluydu, enstitülere "müdürlük" yapmanın yanında. Yukarıda bahsettiğim dünya edebiyatı kitapları ve onlarla alakalı dersleri vardı, resim ve müzik etkinlikleri, şiir okuma ve hatta yazma yarışmaları vardı. Fakir Baykurt, bir köy enstitüsü öğrencisi olarak "Ders dışı kitap okuma alışkanlığı vermeyerek, buna karşılık kitlelerin üstüne içi boş bir eğitim serperek bir toplum yüzyıllar boyu uyutulur. Böylece körpe beyinlere baş eğme ideolojisi döşenmiş olur." demiştir. Bu cümle 1940'larda da haklıydı, ne yazık ki şimdi de haklı. Burada eleştirilen konu mevcut dönem öğrencilerinin de maruz kaldığı verimsiz müfredattır. Enstitü öğrencileri en azından müfredatla öğrendiklerini kendi hayatlarına uyarlayabiliyorlardı ve yaptıklarının işe yaradığını görmek onlara umut veriyordu. Köy enstitülerinin bir amacı da köyden çıkıp köyde kalacak öğretmenler yetiştirebilmekti. Yukarıdaki sözlerden birinde söylenen "Köyde kalacaklar mı bakalım?" kısmı bir bakıma haklıdır. Ama bunun köyle sınırlandırılmaması gerek, şu an en iyi üniversitelerden mezun öğrenciler de diplomasını alıp yurt dışına gidiyor. Bunun nedenini öğrencide değil de millette aramak lazım. Kendini nerede daha değerli hissedecekse ya da emeğinin karşılığını nerede tam alacaksa oraya gider insan, bu yüzden bu "kaçma" olayı köye özgü bir şey değildir. Kaldı ki, kitapta anlatılana göre Köy Enstitüleri kurulmadan önce, köylerde çok nadir de olsa bulunan okullara atanan öğretmenler ya orada olmaktan memnun olmadığı için işini üstün körü yapıyormuş, ya oranın havasına bürünüp cahille cahil oluyormuş ya da mesleğini bırakıyormuş. Köy Enstitüleri bunu bitirmişti, aktif olduğu 9 yıl içerisinde 20 bin kadar öğretmen yetiştirmişti. Hem öğretmenden hem de öğrenciden tam verim alınıyordu. Ama aydınlanma yaramamıştı bize. Siyasetin kuklası olup harcanan köy enstitülerinin yerinin hiçbir zaman doldurulamayacağı aşikar. Bu yazdıklarımın üzerine Fakir Baykurt'un Unutulmaz Köy Enstitüleri adlı kitabı okumanızı da öneriyorum. Son olarak da Hasan Ali Yücel'in şu sözünü bırakıyorum buraya: “Köy Enstitülerinin kusurlarını bana verin, başarıları sizin olsun.”
Köy Enstitüleri Üzerine
Köy Enstitüleri ÜzerineSabahattin Eyüboğlu · Cumhuriyet Gazetesi Yayınları · 199984 okunma
··
224 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.