Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
8/10 puan verdi
Orhan Pamuk’a bakışım sürekli değişiyor. İlk okuduğum kitabı Yeni Hayat’tı, hoşuma gitmişti. Sonra Nobel almasına vesile olduğu söylenen ve bol övülen kalın kitabı Benim Adım Kırmızı belki de fazla övüldüğü için o kadar da hoşuma gitmemişti. Ve Sessiz Ev, Orhan Pamuk’un ikinci romanı, yazarla üçüncü buluşmam oldu. Bir babaanne, üç torunu ve mahallelinin gözünden Türkiye’nin “Batılılaşma” sürecini, siyasi gerilimini ve yansımalarını irdeleyen roman sade anlatım, net çatışmalar ve renkli karakterleriyle ayakları yere basan bir roman. Gebze’nin yakınlarında Cennethisar’da geçiyor roman. Bir babaanne var, cüce yardımcısıyla yaşıyor ve üç torunu bir haftalığına babaannelerini ziyarete geliyor. Tarihçi olmak isteyen akademisyen Faruk, devrimci olmak isteyen Nilgün ve zengin olmak isteyen Metin anne-babalarının da ölümüyle beraberliklerini bayağı yitirmiş haldeler. Babaannelerinin yaşadığı sessiz eve gelip onu eşinin, oğlunun ve gelininin mezarına götürüyorlar. Gelmişken de biraz kalıyorlar. Faruk Gebze’ye gidip Osmanlı arşivlerini karıştırıyor, Nilgün her sabah denize gidiyor, Metin de mahallenin zengin çocuklarıyla vakit geçiriyor. Her bölümün bir karakter ağzından anlatıldığı romanda Nilgün hariç herkesten dinliyoruz hikayeyi. Bu da komünizmin bastırılmışlığının, susturulmuşluğunun bir simgesi olarak gösteriliyor. Roman size çocukların çatışmalarını anlatmak hevesinde değil. Asıl hikaye babaanne Fatma’da. Fatma, vaktiyle babasının doktor bu iyi çocuktur diyerek tanıttığı Selahattin ile evlenmiş. Tarihler de herhalde 20. yüzyılın başları denebilir; ortada hala bir Osmanlı var. Selahattin hevesli bir doktor. Çok okuyor, çok çalışıyor, haliyle de çok batılılaşıyor. İstanbul’da onu sakıncalı bulup uzağa sürmek istiyorlar. Böylece Cennethisar’daki evlerine yerleşiyorlar. Sürülmüş olmanın verdiği ezilmişlik, anlaşılmazlık Selahattin’in iyice zıvanadan çıkması için ortam oluşturuyor. O zaman tek tük evlerin olduğu Cennethisar’da doktor olmak ona fazlasıyla vakit veriyor; o da kendini içkiye ve her şeyi içine sokmaya çalıştığı ansiklopedisine veriyor. Çok geçmeden ateist oluyor; eşine bunu kabul ettirmeye bile çalışıyor. Bu noktadan sonra karı koca arasında korkunç bir uçurum açılıyor. Fatma kendini eve kapatıyor, Selahattin ile odalarını ayırıyorlar ve bir hayalet gibi yaşamaya başlıyor. Allahsız dünyaya küskün, Allahsız dünyadan korkan Müslüman dünya, Fatma karakteri üzerinden çok iyi özetlenmiş. Cumhuriyet döneminin getirdiği görece daha “Allahsızlaşma” sürecine de Müslümanlığın o sessiz çığlığı bu karakterde öylesine iyi oturtulmuş ki. Fatma aksi ama aksiliğinden silkinip bir şeyler yapma hevesinde değil. Kocasının Allahsızlığı da anlattığı o ansiklopediyi yazabilsin diye kocasına mücevherlerini tek tek veriyor bile. İlginçtir, kocasıyla çok konuşması yok. Kocası ona sarhoş sarhoş “Hadi Allah yok de.” dediğinde bile sadece tövbe istiğfarını duyuyoruz Fatma’nın. Kocası soyadı kanunuyla Darvınoğlu soyadını alıyor; gıkı çıkmıyor. Bu sessiz küskünlük, en azından kendi gördüğüm kadarıyla Müslüman kesimin çoğunun cumhuriyetin getirdiği modern değerlerle imtihanında aldığı tavır. Fatma’nın anlatımında bu acz, küskünlük, öfke çok net. Şahsi olarak da durumu böyle görüyor oluşum karaktere ısınmamı kolaylaştırdı. Fatma’nın bu içine kapanması aynı zamanda Müslüman kesimin İslam’ı savunma konusunda ne kadar hazırlıksız olduğunun da ispatı gibi. Sonuçta büyük bir çoğunluk Müslüman olduğu için İslam’ı fikri anlamda savunmak gibi bir şey yoktu pek bu toplumda. Herhalde. Yani. Galiba. Fatma bu İslami aczinin getirdiği aksilikle evinde otururken, torunlar boş durmuyor. Faruk Osmanlı arşivlerine giriyor, arşivlerdeki davalardan belki de bir hikaye yazabilirim diye düşünüyor. Sonra belki de bir tarih kitabı yazabilirim diye düşünüyor. Faruk bu düşünceleri kafasında döndürürken, kurmaca metin ile ilgili ilginç düşünceler de ortaya atıyor. Bana bu kısımlar Orhan Pamuk’un şahsi beyin jimnastiği gibi geldi. İleride yazacağı Osmanlı dönemi romanlarını kafasında kurmaya çalışırkenki düşünceler gibi bu kısımlar. Her ne kadar bunları okumak keyifli olsa da, Sessiz Ev’in odağına girmediğini düşünüyorum. Faruk romandaki olanlardan biraz fazla uzak bir karakter. Aynı zamanda dedesi ve babası gibi içkici olması yüzünden de bu karakter bir “tekrar” gibi geliyor. Gariptir ki aldığım baskının arkasında bu yeni basımın yazarın anlatımdaki tekrarları giderdiği yeni bir baskı olduğu yazıyor. Diğer kardeş, Nilgün ise, bu romanda sessiz. Roman 32 bölümden oluşuyor ama bir tanesi bile Nilgün’ün ağzından değil. Nilgün kendini anlatmıyor ama Nilgün’ü anlatan karakterle de bu boşluk gideriliyor. Hasan, evdeki cüce hizmetçinin yeğeni. Küçükken Nilgün ve Metin ile oynadıkları hatrında. Hasan şimdi lise çağında, matematik ve İngilizce derslerini vermesi gereken bir ülkücü. Ülkesini kurtaracak bir tek adam olma derdinde. Ve tabii Nilgün’e aşık. Plaja giden insanları edepsizlikle suçlasa da Nilgün’ü plaja kadar takip etmekten ve hatta gidip çantasından tarağını çalmaktan geri durmuyor. Zaten o aslında Nilgün’ün komünistliğinden habersiz ilk başta. Nilgün’ün bakkaldan Cumhuriyet almasıyla her şeyi anlıyor. Yine de komünistliği Nilgün’e konduramıyor, masumane bahaneler bulmaya çalışıyor. Romandaki komünist-ülkücü çatışmasına kondurulmuş bu masumane aşk hikayesi gerilimli bir ilerleyiş ve ardından gelen sert sonuyla romanın itici güçlerinden. Metin ise ayrı hikaye. Fatma-Selahattin çatışması dini, Nilgün-Hasan çatışması siyasi temelliyken Metin aslında nereye gittiğimizin acı bir göstergesi. Çünkü Metin’in çatışması parayla. Zengin çocuklarla takılıyor. Birine aşık da oluyor hatta. Büyük düşleri var Metin’in. Amerika’ya gitmek istiyor. Çok para kazanmak istiyor ve etrafı kızlarla dolsun istiyor ve güzel bir evi olsun istiyor ve sonra güzel bir arabası olsun istiyor-ağabeyinin Anadol’u onu romanda çoğu kez yüzüstü bırakıyor zaten- ve bunların olması için de babaannesinin evini yıktırıp yerine apartman yaptırmak istiyor. Gençlik olarak yaşadığımız dini yozlaşı ve depolitizasyonun çok net bir örneği Metin. Belki fazla klişe; ama romana ağabeyi Faruk’tan daha fazla katkısı olduğu da bir gerçek. Romanın en gizli başarılarından biri akıcılığı. Sürükleyicilikten ziyade romanda anlatıcılar bu kardeşler, babaanne, Hasan ve cüce hizmetçi diye değişirken anlatıda kaybolmuyorsunuz hiç. Bunda romana sonradan eklenmiş bölüm başlıklarının da katkısı var tabii. Aynı zamanda romanın akıllıca kurgulanışı sayesinde zaman anlatıcıdan anlatıcıya sürekli ilerliyor; karakter geri dönüp ben bu sabah şunu yaptım öğlen de şunu yaptım ki siz o esnada başkasından dinliyordunuz hikayeyi ya benim ne yaptığımı bilin eh şimdi de akşam oldu işte yürüyorum gibi dönüşlerle sizi sıkmıyor. Zamanda sürekli ilerleyiş ve bir karakterin bıraktığı yerden diğerinin devam edip romanı başka yönde ilerletmesi, bunların sonunda bir bütüne varması, gerçekten de üzerine düşündükçe daha da hoşuma gidiyor. Yazar tüm bunları yaparken aynı zamanda bir mahalle düzeni de oturtuyor. Romanda bir günü okuduktan sonra ertesi gün Hasan’ın plaja gideceğini, sonra hizmetçi Recep’in gidip kahvaltı hazırlayacağını, öğlenin Faruk’un araştırmalarıyla geçeceğini bilmek bir tekrar sıkıcılığından uzakta, düzenlilikten dolayı size keyif veren bir olgu. Kapağına göre kitap almak yapılacak iş değil. Kapağına bakıp oyun alanlara sinirlenirdim; oradan gelen bir huyum bu. Ne acayiptir ki ben Sessiz Ev’i kitapçıda gördüm; kapağı çok cezbetti. Sonra almayacağım dedim. Bir daha gördüm. Bir daha içim gitti. Sonra kitapçının önünden geçerken yeter alıyorum ben bu kitabı deyip aldım. Hani yapılacak şey değil yine de bu yaptığım; ama galiba hayatımda ilk kez bir kitabın kapağından beklediğimi içinde bulabildim. Huzurlu bir yerde yaşayan rahatsız babaanne, nesillerin çatışması, fikirlerin çatışması, din ve modern dünya çatışması ustaca bir sadelikle ve akıcılıkla anlatılmış. Sessiz Ev, sağlam, sessiz, sakin, güzel bir roman. Arada raftan alıp kapağına bakarım artık.
Sessiz Ev
Sessiz EvOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20186,8bin okunma
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.