Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

208 syf.
7/10 puan verdi
Kitapçılarda biraz maddeci bir hevesten olacak kitapları alıp sayfalarını karıştırmayı, kapaklarını incelemeyi seviyorum. Bu anlamda Çavdar Tarlasında Çocuklar isimli kitap tam bir hayal kırıklığı. Rahatsız edici açıklıkta bir turuncu fona sahip kapakta olağan kitap-yazar-yayınevi isimleri sade bir şekilde yerleştirilmiş ve arka kapak bomboş. Fazlasıyla gizemli haliyle ve ilgi çekici ismiyle -ve sonra okuduğum methiyelerle- bu kitap bir şekilde aklıma yer etti yaklaşık bir yıl önceden ve okumak da şimdilere nasip oldu. Çavdar Tarlasında Çocuklar, bazen fazlasıyla ergenlik tripleriyle dolan; kimi zamansa yetişkinlerin de özdeşlik kurabileceği durumlar üzerinden ilerleyen; birincil kişi anlatımının çok yakıştığı bir roman. Not: Konuyla ilgili ayrıntılar içermektedir. Holden Caulfield kalifiye özel okullara gönderilen ama bir türlü dikiş tutturamayan bir genç. En son gönderildiği Pencey’den de kovuluşunda soluğu yanında alıyoruz. Yazar bir yandan Holden’i zayıf, niteliksiz bir şekilde tasvir ederken öte yandan da Holden’in içindeki ateşi yakıyor. Holden’in basit şeylere bile duyabildiği ani öfkeyi, sevmediği ama içten içe sevdiği arkadaşlarını Holden’dan dinledikçe onun ruhundaki gelgitlere hakim olmaya başlıyorsunuz. Böylece karakterin çıkışları ve inişlerine alışıyorsunuz. Holden kapana kısılmış bir karakter; bunu en başlardan anlıyorsunuz. Holden bu çıkışsızlığın farkında; tabiri caizse ait olmadığı bir dünyada aidiyetsizlikten aidiyetsizliğe koşuyor. Sürekli vefat etmiş kardeşini hatırlıyor; hem zeki, hem eğlenceli, hem de tanıdığı insanlar gibi gıcıklıkları olmayan kardeşi bir hayalet gibi etrafında. Onu özlüyor Holden; onla beraber özlem duyduğu şey aslında ait olabileceği bir dünya. Holden liseli olunca eğitim eleştirileri de geri durmuyor: Derslerin anlamsızlığı, saçma sapan davranan hocalar, aynı kıvamda bir okul yönetimi; Holden yapamayacağı için değil, bu düzenin parçası olmayı istemediği için başarısız. Holden tüm bu rezil düzenin üzerindeyken; ona karşı tepkisini koymuş bir insanken; bu düzenin kendisini başarısız olarak yaftalamasını kabullenemiyor. Rezil düzenin kendisi üzerindeki egemenliğe isyan ediyor. Bu gizli isyan sonuçsuz tabii: Noel öncesi Holden okuldan atılıyor. Normalde eve birkaç gün sonra dönmesi gerektiği için Holden’ın dışarıda birkaç gün geçirmesi gerekiyor. Tabii ki kovulduğu anlaşılacak bir süre sonra Holden’ın; ama Holden hemen annesinin hıçkırıklarını, babasının azarını duymak istemiyor. Holden’da pek birikmiş kaçma arzusu okuldan kovulmasıyla kısa süreli bir gerçekliğe dönüşüyor. Bu gerçeklikte çeşit çeşit insanla karşılaşıyor ve bu sayede Holden’ı daha iyi tanıyoruz. Gidiyor bir otelde kalıyor; eski kız arkadaşlarından biriyle çıkıyor; ama onların da yapmacıklıklarından -ah şu oyuncu ne kadar da güzel oynuyor; inanılmaz bir film değil miydi bu gerçekten; hani şu sembolleri kullanmışlar ya mesela- çabucak tiksiniyor. Rahibelere denk geliyor; aslında ateist Holden ama rahibelerin hal ve tavırlarından çok memnun oluyor. İlginç bir memnuniyet bu; Holden’dan beklenmez diye değil; ama Holden’ın aslında önyargılarla çevrili dünyasında bazı şeylere biraz daha hoşgörü gösterebilmesinin Holden’ın sıkışıp kalmış dünyasını genişletebileceğini gösteriyor bu olay. Biraz temiz, güzel olan ne vardıysa; Holden’ın geçmişinde kalmış. Yukarıda bahsettiğim erkek kardeşinin yanında aynı zamanda eski bir aşkı da var Holden’ın temiz olan. Bu eski aşkının ismini okul arkadaşının ağzından duymak Holden’ı yıkıyor: Bu pek yakışıklı okul arkadaşının gidip o masum aşkıyla bir gece geçirmesini; hatta sonrasında belki -şey- bile yapmasını düşündükçe Holden çok sinirleniyor. Erkek kardeşi nasıl öldüyse, bu eski aşkı da ölmüş oluyor artık bir anlamda. Romana tamamen ölmüş ama hasret duyulan bir geçmişle başlaması gerekiyor Holden’ın. Tüm bu sıkıntı aksiliğini arttırıyor. Kendini bir şekilde tatmin etmeye çalışıyor: Kızlar olsun, içki olsun, yeni arkadaşlıklar olsun; ama Holden kendisinin öte bir bilinç seviyesinde olduğunun da farkında; bu tatminler önünde sonunda etkisini yitiriyor: Düzene karşı olan, düzenin önerdiği şekilde kaybolamaz. Holden’ın çaresizliği onu eve yöneltiyor. Tabii yine anne-babasını görmek istemiyor ama küçük bir kardeşi daha var: O vefat etmiş kardeşi kadar akıllı değil ama biraz eğlenceli en azından; Holden’ın moralini yerine getirebiliyor, onu anlaymasa da. Hem mesela Holden gitmeye karar verince uzaklara, kardeşi de hiçbir şey sormadan onla gelmeye karar verecek kadar cesur. Holden’ı bu kötü dünyada kalmaya iten şeylerden biri de bu: Terk edebilir bu dünyayı ama aslında asla terk edemez. İçten içe farkında seçimlerinin onu sürekli yanlış yere götürdüğüne belki de ve yaptığı yeni seçimlerin o hasretini duyduğu geçmişe yeni geçmişler eklemesinden korkuyordur. Yoksa Holden’ın hiç rahatım bozulur endişesi yok; zaten rahatsız. Holden aylak olamayan bir aylak adam gibi biraz: Kapana kısılmış demeli belki de. Roman Holden’ın ağzından olduğu için ve New York gibi merkezi bir yerde geçtiği için dönemi incelemek açısından bol imkan sunuyor. Romanı özel kılan bir başka ayrıntı ise bu dönemi bir ergenin gözünden sunması. Aslında bu ergende -Holden- o dönemin portresini bulmak da mümkün. Şatafatlı bir halde büyüyen Amerika’da yalnızlaşan, kaybolan, isyan içindeki bu portre günümüze pek yabancı değil. Holden’ın anlatımdaki samimiyeti güzel; mesela bazı kelimeleri eğik halde gördüğünüzde Holden’ın bezmişliğine biraz daha yaklaşıyorsunuz. Anlatım bazılarını pek memnun etmeyebilir tabii; bunun önemli sebeplerinden biri de romanın çeviri olması -pek bir eğreti duran “Vay canına”lar, “çılgın”lar insanı rahatsız ediyor-. Yine de bu aşıldığında roman bir ergenlik bunalımı olarak başarılı. Romana ismini veren kısımla bitirelim: “O şarkıyı biliyor musun, hani, ‘Yakalarsa birini biri, çavdarlar arasında’ diye? Ben işte…” … “Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.” sf. 162
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında ÇocuklarJ. D. Salinger · Yapı Kredi Yayınları · 202159,5bin okunma
·
23 görüntüleme
Fırat Özbey okurunun profil resmi
Ölen kardeş kız değil erkektir. Bunun dışında Holden'in ateist olduğunu söylemenize ve Phobenin ikinci plana atılmış gibi göstermenize itirazım var. Bunların haricinde elinize sağlık diyorum.
Hakan Osman Çaldağ okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ediyorum. Hem eseri çok önceden okuduğum için, hem de incelemeyi çok önceden yazdığım için (ayrı bir blogda) itiraz ettiğiniz noktalar üzerine şu an bir şey söyleyemeyeceğim. Ölen kardeşle ilgili gerekli düzeltmeyi yaptım metinde, tekrar teşekkürler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.