Zannedersem 2007 yılının sonbaharıydı. Okul sıramda oturmuş, pencereden büyük bir fırtına şeklinde yağan yağmuru izliyordum. Sınıf sıcacıktı. Öyle soğuk ve yağmurlu havalarda, sıcak bir yerde oturup yağmuru izlemenin verdiği hazzı hepiniz bilirsiniz.
Tek rahatsızlık veren şey sınıftaki inanılmaz gürültüydü. Ergence bulduğum ve bundan dolayı hiç karışmadığım sohbetlerin, şakaların uzağında, duvar dibindeki sıramda yalnız oturuyordum. Kendimi bu gürültüden soyutlamaya çalışırken, yağmuru izlemenin hazzına daha çok kapılmıştım. Ya da yalnızca kalabalıkta çekilen, bir tür yalnızlığı, yağmurun rahatlatan sesiyle paylaşıyordum.
Aşık olduğum, hayal ettiğim bir sevgili yoktu o sıra; ama bekliyordum. Bir ruh eşim vardı ve günü gelince onu bulacaktım.
Aşağıdaki şiir işte böyle bir anda, belki on beş dakika gibi bir zamanda yazıldı. Edebi bir değeri olduğunu söyleyemem belki ama böyle yağmurlu havalarda aklıma gelen ve bana tebessüm ettiren bir küçük anı olarak paylaşıyorum.
YAĞMURLARLA GEL
Her yağmurun ardından gözlerim yolda
Bekliyorum ümitlerim kurumuşsa da
Bir başka olurum yağmurlu havada
Yağan yağmur değil özlemindir aslında...
Nasılki yağmur ıslatmışsa beni
Yokluğunda öyle sardı bu bedeni
Hiçbirşey ağlatmazken gözlerimi
Ağlamakla geçirir olmuşum günlerimi...
Nasıl hayat verirse yağmur bir çekirdeğe
Gel de öyle hayat ver yaralı bedenime
Gel de fer gelsin yorgun gözlerime
Kıvrılıp bir köşede ölmeden hasretinle...
Bak gene yağmur yağıyor gözlerim yolda
Bak bulutlar bile ağlıyor yalnızlığıma
Yağmur çölündeki bu susuzluğuma
Gelişinle bir son ver Allah aşkına...
Seni gördüğümden beri deli diyorlar bana
Günlerim geçmez oldu gecelerimse gayya
Dualar ederken yalvarırken Allah’a
Bir yağmurla gel de kavuştur beni sana...
.