Gönderi

EŞREF BEYE KARŞI OLUŞAN İTİMAT KAYBI
Mart ayının başlarında ve ortalarında Ankara’nın Eşref’e karşı artan güvensizliğinin başka işaretleri ortaya çıktı. Eşref kuvvetlerini Adapazarı’ndan çektiğinden beri doğuya yönelmişti. Üçü atlı ve onu yayan olmak üzere on üç muharipten oluşan bir kuvvetle Bolu’ya doğru ilerlerken 12 Mart’ta Düzce’ye vardı. Düzce’den Ankara’ya batıdaki İngiliz hatlarına doğru ilerlemeyi düşündüğünü bildirdi. Fakat Ankara’nın başka fikirleri vardı. Operasyonel meselelerle ilgili bazı anlaşmazlıklar Eşref ve Ankara arasında başkaca sorunların da çıkmasına neden oldu. Bu meselelerden hiçbiri başlı başına büyük bir önem arz etmiyordu; örneğin, İstanbul’dan nakledilen materyallerin dağıtılması görevinin Eşref ’e verilip verilmeyeceği ve bazı jandarma subaylarına güvenilip güvenilemeyeceği gibi meselelerdi. Fakat bu meselelerin hepsi, Eşref ’e karşı Ankara’nın iradesinin tecelli edeceği şekilde; yani hassas bir bölgenin komutanına yönelik giderek artan ihtiyatı yansıtır biçimde nihayetlendirildi. Albay İsmet İnönü bir anlaşmazlıkta Eşref ’e karşı kesin surette ağırlığını koydu. İsmet’in müdahalesi, Eşref ’in bazı bilgileri güvenle saklayacağından şüphe duyduğunu gösteriyordu. İsmet, Eşref ’e hâlihazırda birçok görev vermiş olduklarını ve şimdiki gibi öteki subaylarla işbirliğine ve sağduyuya dayanan bir görevin Birinci Tümen’in komutanına verilmesinin daha iyi olacağını düşünüyordu. Mustafa Kemal bu hususta İsmet’in tavsiyesine kulak verdi – kendisinin Eşref ’e bakışı da gittikçe kuşkulu bir hâl almaktaydı. Zaman geçtikçe, Mustafa Kemal, Eşref ’e karşı daha sert bir üslup benimsemeye başladı. Eşref, jandarma komutanı Kemal Paşa’nın itimat edilebilirliğini, yani “içyüzünü” bir kez daha sormak için 12 Mart’ta Düzce’den Ankara’ya yazmıştı. Ertesi gün Mustafa Kemal buna kısa ve ters bir yanıt verdi. Telgrafı yanıtlarken, “Komutan” unvanından önce gelen “Kuva-yı Milliye” kelimelerini bir kez daha kullanmayan Mustafa Kemal iki husus belirtti. Birincisi, Eşref ’in güvenilmesini önerdiği, Ankara’nın ise güvenilmemesinde ısrar ettiği jandarma komutanı meselesinin son derece önemli olduğunu söyledi. İkincisi, ona doğrudan, Ankara’ya bizzat gelmesi yönündeki çağrıyı alıp almadığını sordu. Telgrafı sonlandırırken, mümkün olan ilk fırsatta Ankara’ya gelmesini beklediğini bildirdi. Ankara, belalı subayı yüz yüze görüşmeler yapmaya çağırıyordu. Eşref 14 Mart’ta Bolu’dan ayrıldığını rapor ederek Ankara’ya gitmek üzere vakitlice yola çıktı. Kuva-yı Milliye komutan vekili olarak görev yaptığı Adapazarı’ndan yazan Trabzonlu Rauf, Eşref ’in yolda olduğunu teyit etti. Eşref ’in Ankara’ya gidip gitmediği açık değildir. Pervin’e göre Eşref Ankara’ya gitmesi gereken günde Maltepe’deki depoya bir baskın düzenlemişti. Bu, telgraf bürosunun basılması suretiyle, İstanbul’un İtilaf Devletleri’nce işgalinin fiilen başladığı gündü. İngiliz subaylar ertesi gün Ankara hareketini desteklediğinden şüphelendikleri kişileri tutuklamaya başladılar. Bunlardan birçoğu Malta’ya gönderilecekti. Fakat Eşref ikinci kez Majesteleri’nin misafiri olmaya hevesli değildi. Maltepe baskını silah ve teçhizatın Kuva-yı Milliye’ye “geri kazandırılması”nı sağladı. Pervin’e göre vurgun büyüktü: Anadolu direnişine götürülecek silah ve mühimmatı taşımak için 93 öküz arabası ve 150 yük hayvanı kullanılmıştı. Baskın tam zamanında gerçekleştirilmişti, zira sonraki günlerde İngiliz işgal kuvvetleri mevzilerini takviye edecek ve başkentin kilit noktalarına yerleşecekti. İSTANBUL'A VEDA İtilaf Devletleri’nin işgali pekiştirmesi ve kendisinin de baskına dâhil olması, Eşref ’e göre, Pervin ve aile üyelerinin İstanbul’dan ayrılma vaktinin geldiğine işaret ediyordu. Eşref küçük kardeşi Ahmed ile Kaptan Hasan Adli isimli birine İstanbul’a gidip Pervin ve diğer aile üyelerini almaları için haber gönderdi. Ahmed, Eşref henüz Malta’dayken dâhil olduğu Kuva-yı Milliye’yle ilişiğini sürdürüyordu. Ahmed’in ise Salihli’ye önceden yerleştirilmiş olan silah ve parayı 1919 baharında Ethem’in kuvvetlerine tedarik ettiği hatırlanacaktır. Şimdi, aşağı yukarı bir yıl sonra, kendisi hâlâ olaylara müdahildi. Pervin, Eşref ’in ilk evliliğinden olan, üvey oğlu Feridun ile onunla aynı yaşta olan Yektal isimli bir Çerkes kızı da yanına almıştı. Yolculara Kaptan Adli’nin karısı ve ailesi de katıldı. Hep birlikte gizlice İstanbul’un doğusundaki Samandıra’ya gittiler. Ahmed ve Adli, yolculuklarının gerçek mahiyetini saklamak için tüccar kılığına bürünmüşlerdi. Tedbil-i kıyafet seyahat ediyorlardı. Fakat ifşa oldular ve yerleri öğrenildi. Samandıra’daki karakola, Eşref ’in ailesi ve çocuklarının “Anadolu’ya kaçmakta olan hainler” arasında bulunduğuna dair haber gitti. Karakoldaki askerler hızla yolcuların etrafını sardı. Kadın ve çocuklar on gün boyunca alıkonacakları muhtarın evine götürüldüler. Ahmed ve Adli ise tutuklanarak karakolda tutuldu. Daha sonra, İstanbul’daki askerî yetkililere teslim edilecekler ve ünlü Bekir Ağa Bölüğü’ne atılacaklardı. Osmanlı hükûmetinin kaynakları Ahmed’den “meşhur çete komutanı Eşref ’in” kardeşi olarak bahsetmektedir. Yetkililer bu gizli yolculuğun arkasındaki gerçek amacın Kuva-yı Milliye’ye para ve bilgi aktarmak olduğunu düşünüyorlardı. Pervin’in grubu ise silahlı muhafızlar eşliğinde Üsküdar’a götürüldü. Nihayetinde kaçmayı ve Anadolu’ya ulaşmak üzere bir başka teşebbüste bulunmayı başardılar. Mahmud Şevket Paşa suikastıyla ilişiği nedeniyle aranmakta olan Eşref ’in akrabası Abdurrahman Bey’in yardımıyla bu kez başarılı oldular. Sıkı kontrolleri atlatmak için sahte isimler söyleyerek kendilerini Bursa’ya götüren bir vapura bindiler. Bursa’da güvendeydiler. O zamanki Bursa Valisi Hacim Muhittin Çarıklı ve Bursa’daki 56. Tümen Komutanı Bekir Sami hem Çerkes hem de Eşref ’in müttefikiydiler. Yolcuları şehrin hemen dışındaki kaplıca bölgesi olan Çekirge’deki Selvinaz Otel’e yerleştirdiler. Yolcuların oraya vardığı hususunda bilgilendirilen Eşref de onları karşılamaya gideceği İnegöl’e ulaşmaları için gerekli ayarlamaları yaptı. Pervin’in söylediği gibi, “Artık Anadolu’da Millî Mücadele’de yer alanlar arasında güvendeydi[ler]. Mutlu bir çevredeydi[ler].” Lakin Ahmed ve Ali bu kadar şanslı değildi; hapishanede sekiz ay geçirdiler. Sonunda, Osmanlı Askerî Mahkemesi Başkanı “Kürt” Nemrut Mustafa Paşa’nın komşusu olan, Eşref ’in akrabası Hacı Nazmi Paşa’nın araya girmesiyle serbest bırakıldılar. Bu esnada Ankara, Eşref ’le yan yana görev yapması için bölgeye bir başka subay gönderdi. Bu kararın nedeni, Eşref ’in Adapazarı’nda yaşadığı sorunların üstesinden gelebilmekti. İlginçtir ki Mahmud Bey isimli bu adam da Çerkesti. Bu atama, operasyonlarını idare ederken serbest davranmaya alışkın bulunan Eşref ’in içine dert oldu. Mahmud durumu iyileştirmek maksadıyla Nisan ayının başlarında gönderilmişti. Hoşnutsuz Çerkes eşrafıyla 4 Nisan’da görüşmeler yaptı. Eşref, Mahmud’un varlığından şikâyet etmek üzere derhal Ankara’ya bir yazı yazdı. Mahmud’un kendisinin rütbece üstü ve kurmay heyetine mensup iyi bir asker olduğunu kabul etmekle birlikte, onun varlığı sebebiyle operasyonlarına yansıyacak müdahaleye itiraz etti. Bireysel sorumluluk taşıyacağını bildiği müddetçe alacağı emirlere bütünüyle riayet etmeye söz verdi ve kimsenin kendisinin sorumluluk ve komuta bölgesine müdahale etmeyeceğine ilişkin derhal teyit istedi. Fakat böyle bir teyit gelmeyecekti. Aksine, Mahmud’un raporları, Ankara’nın Eşref ’e olan güvensizliğini pekiştirecekti. Mahmud’un ilk stratejisi, Eşref ’i bölgeden çıkarmayı denemekmiş gibi görünüyordu. 2 Nisan gününde Bursa’daki komutana Eşref ’in kıtalarını Kandıra ve İzmit’e göndereceğini, teftişlerde bulunacağını ve İzmit ile Sapanca arasındaki köprüleri imha edeceğini yazdı. 7 Nisan gecesinde ise Ankara’ya acil kodlu bir telgraf göndererek, fikrince Eşref ’in Adapazarı’ndaki varlığından kaynaklanan sorunların büyüklüğünü anlattı. İşlerin daha da kötüye gitmesini güçlükle engelleyebildiğini iddia eden Mahmud, Eşref ’in bölgede oluşunun meydana getirdiği galeyandan bahsetti. Eşref, şahsına karşı sergilenen olumsuz tutum karşısında yerel hapishanedeki bütün tutukluları serbest bırakmıştı. İşler, Mahmud’un, Adapazarı sakinleri tarafından bir saldırı tertiplenmesini bekleyeceği bir noktaya varmıştı. Tek çözüm Eşref ’in bölgeden uzaklaştırılmasıydı. Mahmud, Eşref ’le konuşmuş olduğunu belirterek, kanunu çiğneyip tutukluları serbest bırakmasından ötürü soruşturulması için Eşref ’i Ankara’ya göndermek üzere emir talep etti. İngiliz istihbarat raporları Eşref ve otuz adamının 9 Nisan’da Adapazarı’ndan çıkarıldıklarını, kaçamayanların Adapazarlılar tarafından dövüldüğünü ve hapsedildiğini ve Çerkeslerin bu saldırılarda öne çıkan bir rol oynadıklarını belirtir. Başının dertte olduğunu hisseden Eşref, eylemlerini izah etmek üzere Ankara’ya yazdı. İngiliz parasının tesiri altında kalan ve bölgeyi ateş ve cinayetle kavurmaya niyetli olan “alçaklar” tarafından kışkırtılan silahlı bir kalabalıkla karşı karşıya kalarak mahkûmları serbest bırakmaya zorlandığını söyledi. Mahkûmlardan yirmisi hüküm giymiş, otuzu ise şüpheli olmakla birlikte henüz hüküm giymemişti. Eşref onları serbest bırakmaya mecbur edildiğini ve bunu Müslüman ve Hıristiyan din adamları eşliğinde yaptığını belirtti. Söylediğine göre düşmanları bir katliam planlamaktaydı. Eğer mahkûmları serbest bırakmamış olsaydı, bunu hiç şüphesiz başaracaklardı. Bu, aniden vermesi gereken bir karar olmuştu. Dahası, mahkûmlar tamamıyla serbest bırakılmamış, kışlada Kuva-yı Milliye’nin gözetimi altında tutulmuşlardı. Mustafa Kemal’in yanıtı hızlı oldu. Ertesi gün, Eşref ’e elden teslim edilmek üzere acil kodlu bir mesaj kaleme aldı. İlginçtir ki orijinal metinde Eşref ’in bütün faaliyetlerinin artık Mahmud Bey’le koordineli olması gerektiği belirtilmiş, fakat ardından bu satırlar silinmişti. Elde kalan metin, sadece, Mustafa Kemal’in, durumu tartışmak üzere ondan varlığıyla Ankara’yı şereflendirmesini istediğini belirtiyordu. Sonuçta Mustafa Kemal, Mahmud Bey’i Düzce’deki saltanatçı ayaklanmayı bastırmaya gönderdi. Fakat Mahmud Bey, 22 Nisan’da, birliğinin ilçeye yaklaşmasıyla çıkan çarpışmada öldürüldü. Adapazarı hadisesi, Ankara’ya ve İstanbul’a bağlı kuvvetler arasında sıkışan, Marmara Denizi’nin doğu ve güneyinde kalan bölgedeki birçok parlama noktasından sadece biriydi.
41 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.