Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Metroda giderken etrafı dinlemek âdeti beni bir gün ya öldürecek, ya dövdürecek. Cuma günü Tünel’e ulaşmaya çalışırken metroda (Sebastian, metro yerine “yer altı treni kullanabilirsiniz diyen word programın kafa, göz girişebilirsin yüksek müsaadelerimle) gençler arasında bir yıldız meselesi açıldı. Baktım satışa çıkarılan yıldızlardan bahsediyorlar. Birisi “Yuh! Müteahhide versin bari o kadar para vermişken”, dedi. Tam tamına 7.000 TL verip bir yıldız almış bir arkadaşı. Önce gözlerim yerinden fırladı, sonra da metronun delisi gibi çaresiz tek başıma güldüm. “Şekerim, nerede satıyorlar bu yıldızları, bende de var bir tane kelepir”, diyecektim-demedim, diyemedim, ne de iyi ettim. Efendim, sene 1999. İspanyol-Katalan kırması bir sevgilim var. Çocuk tarifsiz âşık. Her gün üniversitede tam toplantı saatinde salona bir çiçekçi giriyor, çiçekleri bırakıp çıkıyor. (Bölüm başkanı çiçekçiyi de bölümün bir parçası sanıyor adeta.) Eve hediyeler yağıyor. Çocuk üstelik harikadan gün almış: Pek yakışıklı bir sarışın, zeki, kültürlü, romantik, nazik, harika bir aileden geliyor, şefkat küpü… Cümle sıfatı tek bünyede toplamış bir yaratık. Lakin o kadar mükemmel ki âşık olmanın imkânı yok. Evde cümle hatunlar âşık çocuğa. 8 yaşındaki kardeşim resmini çalışma masasına koymuş, kuzenim o geldiğinde ona yemekler yapıyor, annem her gün çocuğun çiçeklerini vazoya koyarken “Kızım, çocukla ilgilenmeyeceksen ben alayım bari” diyor, babam çocukla oturup saatlerce maç izliyor, vs, vs. Herkesin sevgilisi (Ben hariç). İki günlüğüne Barcelona’dan geldiğinde bir günlüğüne kuzenime gönderiyorum “İspanyoluma bir gün bakar mısın?”, diyerek. Hiçbir şeye kızmıyor, küsmüyor. Okula geliyor, salon bitkisi gibi köşeye koyuyorum ve kızlara “Sevgilimle biraz ilgilenir misiniz?” diyerek sırra kadem basıyorum. Neyse, yılbaşı vakti okula devasa bir kutu geliyor. İçinden bütün sülaleye hediyeler çıkıyor. Bana bir şey yok. Sonra Aslı (romanlarımın Amanda’sı) kutunun dibinde bir rulo buluyor. Açıp bakıyoruz, astronomik bir harita. Üzerinde adım yazan tapuvari bir belge de var içinde. “Bu ne lang?” diyerek geri atıyorum. Aslı merak edip bakıyor, “İnanamıyoruuumm!” diyor. “Ben de”, diyorum. “Anneanneme hediye alıp bana almadığına inanamıyorum!” Aslı şaşkın “Kızım, çocuk sana yıldız almış!” Bakıyorum, gerçekten de doğum günüm hesaplanarak gökyüzünde bana ait olan yıldızın satın alınmış “tapusu” bu. “Peh,” diyorum. “İşe yarar bir şeyler alsaydı bari. Ne yapacağız bu yıldızla. 3+1 yıldızım var. Satürn’ü geç, ilk sapaktan sol yap, az ileride. Lakin biraz sapa yerde. Telefon da bağlatamadık daha”. Geyikler uzadıkça uzuyor. Sonra -pek tabii yine Aslı’nın dikkati sayesinde- içinde bir de not buluyoruz. “Yeryüzünde sana alabileceğim bir şey kalmadığı için, gökyüzünden bunu aldım”. (Yok anacıımm, daha vardı alınacak şeyler, ama…) Yıllar yılı hiç merak etmemiştim, nedir ne değildir diye. İyi ki metroda “Neeeaww? Yedi bin ye-te-le mi, dediniz?” diye bir çığlık atmamışım. Evet, dostlar. Buradan yıldızımın satılık olduğunu bildiriyorum. Bayandan, hiç kullanılamamış yıldız. Pırıl pırıl. Üçartıbir. (Sebastian çok ayıp, bi daha öyle üçün bilmemkaçı gibi espriler yaptığını duyarsam ağzına Tabasco sosu sürerim).
Sayfa 24 - Yitik Ülke YayınlarıKitabı okudu
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.