Evhamlı bir teyze ve kocası muayene için polikliniğe girdiler. Henüz yerlerine oturmamışlardı ki: ÇAT! Monitör uçtu. Bilgisayar çalışmaya devam etse de ve kablolarla ne kadar oynansa da monitör açılmadı. Bunun üzerine teyze, "Eyvah, bizim uğursuzluğumuz görüyor musun" minvalinde "Evham FM" frekansına bağlandı. :)
"Niye senin uğursuzluğun olsun canım teyzem" dedim, "uğur ya da uğursuzluk diye bir şey yoktur. İlle bir şey düşüneceksek, niye şansıma doktorun yanında daha fazla kalma fırsatına kavuştum diye düşünmeyesin."
Teyze tabi durumu böyle görüp de yarım saat özel terapi kotaracak hâlde değildi. Üzerine çökmüş kara bulutların neredeyse gözle görüleceği mooduna bakılırsa, tespit ettiği uğursuzluğun günün geri kalanında kendisine daha neler getireceği endişeleriyle meşguldü.
Hayatta başımıza gelen iyi ya da kötü olaylar ekseriyetle mutlak iyi ya da kötü değildir, en azından bizim onları gördüğümüz gibi olmayabilir. O gün havaları soğutması, yan odadaki hastane personelini üşütmesi, elektrikli ısıtıcıyı fişe taktırıp iki polikliniğin birden monitörüne kısa devre yaptırması ve sevgili kuluna kendini daha iyi anlatabilmesi için vakit bahşetmeyi belki de murâd etmiş Allah'a ne diyebiliriz ki?
"Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz." diyor ayette.
O yüzden başa gelene ne lanetler etmeli ne de çok sevinmeli. Yolculuk vaktine dek Ortaköy'de çadır kurup çay demlemeli ;)