O zamanlar, sadrazam, Rumların tarafını tutuyordu. Rum Patriği beni Latin Patriği'nin evinde yemek yemiş olmakla suçladı; divanda tabanlarıma yüz sopa vurulması cezasına çarptırıldım ve beş yüz fındık altını ödeyerek kurtuldum. Ertesi gün sadrazam boğduruldu; bir sonraki gün yerine atanan yeni sadrazamsa Latin taraftarıydı ve Yunan Patriği'nin evinde yemek yemiş olmaktan dolayı beni aynı cezaya çarptırdıktan topu topu bir ay sonra o da boğduruldu. Artık ne Rum ne de Latin kiliselerine adım atmak içimden gelmiyordu. Avunmak için, baş başayken çok canayakın, camideyken dini bütün biri olan çok güzel bir Çerkez kızı kiraladım. Çerkez kızı, bir gece, aşktan coşunca sıkı sıkıya beni kucaklayarak, "Alla Illa Alla" diye bağırdı. Bu sözler Türkler'in iman sözleriymiş. Onları aşk sözleri sandığımdan, büyük bir sevgiyle ben de, "Alla llla Alla" diye bağırdım. ''Allaha şükürler olsun!" dedi, "Siz de müslüman oldunuz." Bana güç kuvvet veren Tanrı'yı kutsadığımı söyledim ve kendimi çok mutlu hissettim. Sabahleyin imam beni sünnet etmeye geldi; biraz güçlük çıkardığımdan, kadı beni kazığa oturtmaya niyetlendi; bin fındık altını ödeyerek önümden bir deri parçasıyla geri mi kurtardım ve bir daha da Türkiye'de Rum ve Latin ayinlerine katılmama ve yatakta "Alla illa Alla" diye bağırmama kesin kararıyla vakit geçirmeden İran'a kaçtım.