Gönderi

Tepeden tırnağa siyahlar giymiş kadın içeri girdi ve mahkeme salonundaki uğultu birden kesildi. O, Şeytan Adasında ömür çürüten Alfred Dreyfus’ün karısı Lucie Dreyfus. Yüzü çok solgun titriyor. İçimi anlatılmaz bir merhamet duygusu kaplıyor. Eğer kendimi dinlesem, adalet için kurulmuş şu tiyatro dekorunun içinde olmasam, koşup kollarıma alır, kucaklardım onu. Kimbilir nasıl bir ıstırap çekiyor! Dürüst bir asker olan kocası haksız yere casuslukla, düşmanla işbirliği yapmakla suçlanıyor. Tüm meslek yaşamı boyunca ülkemize sadakatle hizmet etmiş bu adam, askeri sırları Almanlara satmak suçundan kürek cezasına çarptırıldı… Yaşananlar bu kadar feci olmasa, insana çok gülünç gelebilecek bir hikaye bu. Lucie dul bir kadın gibi duruyor. Niçin o? Niçin onlar? Bu soruyu sorduğum anda içimi öfke kaplıyor: Bunun tek nedeni Yüzbaşı Dreyfus’ün Yahudi olması. Yani ideal suçlu! Zaten benim Èmile’im de, ordunun bu masum askeri bilerek mahkum ettiren tüm sorumlularının adlarını ve görevlerini sıraladıktan sonra, bu gerçeği söylemeyi göze almıştı. Bugün, devletin en üst düzeyinde tertiplenmiş bu adli hatayı açıkça eleştirdiği için sanık sandalyesinde oturuyor.
Sayfa 13 - Alfa Yayınları
·
43 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.