Gönderi

..Bununla birlikte Mâtürîdî, imtihan kavramını da rasyonel bir zemine oturtmakta, Allah Teâlâ’nın varlığını aklî delillerle ortaya koyduktan sonra Tanrı tasavvuru na bağlı olarak imtihan sonucuna ulaşmaktadır, Burada Allah Teâlâ’nın hakîm oluşu üzerinden adım adım şöyle bir mantıki süreç izlenmektedir. Allah vardır ve Allah aynı zamanda hakimdir. Allah’ın bütün fiilleri gibi yaratma fiili de hikmete mebnidir. Bir şeyi herhangi, bir amaç ve fayda gözetmeksizin sırf yok olsun diye yaratmak ise hikmet değildir. O zaman insanın sadece yok edilmek için yaratılması da hikmetin dışındadır. Şu hâlde Allah’ın, insanı yaratıp da yeryüzünde nasıl yaşayacağının ve bir düzen kuracağının yollarını göstermeyerek yok olmasına izin vermesi, onun hakîm oluşuyla çelişir, Zira insanoğlu, yeryüzünde yaşamaya başladığında vahiyle temel bilgileri edinmemiş olsa ne diğer varlıklar arasında tutunup kendi varlığını devam ettirmeye yol bulabilir ne de insanlar ara­sında bir düzen tesis edebilirdi. Bu durumda insan türü yokluğa mahkûm olur dolayısıyla da yaratılmasının hik­meti kalmazdı. O hâlde İlâhî hikmet, insanın yeryüzünde başıboş ve çaresiz kalmaması, varlığını devam ettirebil­mesi, fesada düşmeden yaşayabilmesi için ihtiyaç duydu­ğu ilkeleri içeren vahyin bildirilmesini gerektirir. Bu da emrin ve nehyin varlığını zorunlu kılar. Bu durumda da adalet ve hikmetin gereği, emre uyan ile emre isyan ede­nin aynı değerlendirilmeyip ayrılmasıdır. Buna göre itaat edene sevap, isyan edene de ikab gerekli olur. Böyle bir bağlamda itaatkâr ile isyankârın zorunlu olarak ayrılması sonucu imtihan kavramı açığa çıkmaktadır
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.