Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

senin korkularını benim inceliğimi ayrılık ne biliyor musun? ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte. insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek. birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun. insanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde. saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. parmaklarını sözüne pınar edememek uzaklarda bir adamın üşümesi bir kadın dağlara daldıkça. ışıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme yalnızca gölge vermesi ağaçların iyiliğin küfre dönmesi ayrılık. güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş iki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması, süren korkusu inceliğin. ayrılık, o küçük ölüm! usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan. şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını, bir yaprak düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında.... ne mi yapacağım bundan sonra? ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce. şiir okumayacağım bir süre, hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım ardı kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında gençliğimi anımsamak için. emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak, sonumu görmeye çalışacağım. fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce solsun diye. içinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim mican türküsünü asacağım yerlerine. falcı kadınlara inanmayacağım artık trafik polislerine adres sormayacağım. geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye. fesleğenden başka bir çiçek koymayacağım penceremin önüne. büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım. nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım. şaşırma! yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime. ne yapacağımı sanıyorsun ki? tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala akarken önümde, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.