Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

592 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Merhaba arkadaşlar. Aslında böyle değerli bir seriye yeni yılın ilk ayında yer verecektim. Onun için ayırmıştım. Önceliğim 8 kitaplık Kutsal İsyan serisi ve hemen akabinde 4 serilik Kutsal Barış serisiyle 2020 Ocak ayını verimli bir şekilde kapatmayı planlıyordum ancak planlarda bir değişiklik yapmak mecburiyetinde kaldım. Bazen uzun dönemli planlarda aksaklıklar yaşanabiliyor, gerçi ben son 3 yıldır bu planlamalarda çok aksama yaşadım ama mühim olan burada ben değil kitabımız. Kitabımıza başlayalım. Kitabımızın bir sayfa düzeni ve ara bölümleri olması çok güzel. Böyle olmadan düz yazıyla yazılan TARİH kitapları okuyucuyu mutlaka sıkar. Üstelik burada her bölümün başında bir özlü söz diyebileceğimiz tarihi kişilerin sözlerini de okuyoruz. 1918 yılı Kasım ayına uzanıyoruz. Hikayemiz burada başlıyor. Talat ve Enver Paşanın yurt dışına İttihat ve Terakki sonrası kaçışlarını kodu edinen bir dönem. İşte sırasıyla Vahdettin ile geçen yolculukları ve ilk başta daha Padişah olmadan evvel ne kadar yakın oldukları, ailesinin durumları, eş-dost ilişkileri, İşgal İstanbul’u ve orada yaşadıkları güzel bir anlatım sırasıyla ilerliyor. Kötü noktalarda var tabii ki. Mesela Mustafa Kemal Paşa’nın gereğinden fazla övüldüğünü görüyorsunuz. Bunu kötülük için söylemiyorum. Bu kitabı alıp yurt dışında araştırırlar. Bizde okunmayan kitaplar genelde orada araştırmalara konu oluyor, bizde bunun rezilliğini Tiyatro skeçlerinde görüyor ve bir de gülümsüyoruz. Neyse demek istediğim şu, bir insanı övmek güzeldir, hatta övülmek insanın da hoşuna gider ama bu övme YARANMAK manasına geldiğinde övülen kişiyi de sıkar, hayali karakterler bile kitaplarda yazar tarafından bu kadar övülmez bu nedenle. Çünkü bu bir araştırma kitabı ve herkes Mustafa Kemal’i tanımıyor. Onu tanımak onu anlamak için daha fazla okumalıyız ama kaynak yok elimizde. Ya yok olmuş ya yok edilmiş. Elimizde olanların da değerini bilmek lazım. Bir diğer kötü nokta nedir benim için ona geleceğim. Hiçbir devlet büyüğü benim için KÜFÜR edilecek raddede değildir. İstediğiniz kadar kızabilirsiniz, küsebilirsiniz ama KÜFÜR bana göre değildir. Bana yakışmaz. Sen ki koskoca bir devletin yetiştirdiği insansın, sen ki ataların o devletten yetişmiş, ne olursa olsun o devletin reislerine dil uzatamazsın çünkü bilirsin ki kendi topraklarından çıktığın an sağcı, solcu ne bileyim milliyetçi, komünist vs vs gibi sizi kimse ayırmaz. Yurt dışına hiç çıkmadıysanız size bir İpucu vereyim. Ne olursanız olun Türkiye sınırlarından çıkıp başka herhangi bir ülkenin topraklarına girdiğiniz anda Türksünüz! Kimliğiniz, pasaportunuz ne diyorsa o. Biraz buna göre davranılmalı diye düşünüyorum. Tabii geçmiş zaman olan olmuş diyoruz ama buna da dikkat çekmek şart. Yöneticilere istediğiniz kadar laf söyleyebilirsiniz ama üzerinde yaşadığınız topraklara? Asla! Ben bunu böyle belledim böyle savunurum. İlkokulda öğrendiğimden beri de söylerim: NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Neyse dönelim kitabımıza. 1919 yılı Şubat ayı için artık Mustafa Kemal’in aklında birtakım direniş fikirleri vardır. Siyasete zorla sokulduğu için bu alanda asla hakkında yorum yapamayacağım ama gerek askeri dehası gerekse Mustafa Kemal’in en büyük dayanağı olduğu için Doğu bölgesinin o mükemmel asker adamı Kazım Karabekir ise 1919 yılı 11 Nisan Cuma günü sanırım Şişli’deki evdi, Mustafa Kemal ile görüşmeye ve tanışmaya geliyor. Bu düşüncelerimde yalnız değilim, Paşa’m da benimle beraber. Ruhu şad olsun. Kemal Paşa’nın ömrü boyunca unutmadığı Ticaret anısı ve nasıl dolandırıldığı da yüzümü güldürdü. Çünkü her ticaretle uğraşan bilir ki en az 1 kere dolandırılmıştır, her işe atılan bilir ki bir kere bir hırsız ondan faydalanmıştır hatta ve hatta her ehliyet alan bilir ki ufak bir sürtme dahi olsa kazası yoksa usta bir şoför olamamıştır. Belki de bunlar bizim batıl inançlarımız ama hep karşılaştıklarımız. Romanda öne çıkan ve romanın ilerleme sürecini belirten bir diğer karakterimiz ise Osman Nevres. Hani şu bir ara mecliste bazı kendini bilmezlerin bağımsız olsun dediği İzmir’in Türk yurdu olduğunu gazete yazılariyle kimseye anlatamayıp ateşi yakmak adına ilk kurşunu sıkan ve orada şehit edilen ilk kardeşimiz Hasan Tahsin’den bahsediyorum. Bu ismi de cezası nedeniyle kimliğini aldığı babasının ismi olarak kullandığını kendi adının Osman Nevres olduğunu belirtmeyi bir vefa borcu bilirim. Bu güzel kitabımız Hasan Tahsin’in vefatı ve işgal sonrası İzmir’in yaşananlarını anlatarak bitiriliyor. Final bölümü okurken gözyaşlarımı tutamadım. Atalarımıza yapılanları tekrar anmak ve ona göre Milli Bilinci tazelemek oldukça iyi oldu kanımca. Bir sonraki kitabı okumak için sabırsızlanıyorum. İyi okumalar dilerim..
Kutsal İsyan - 1
Kutsal İsyan - 1Hasan İzzettin Dinamo · TekinYayınevi · 1990137 okunma
·
271 görüntüleme
Sadık Kocak okurunun profil resmi
İncelemeye eklememişim. Burada çok güzel bir söz var ayrıca Kazım Karabekir'e ait. Bir yemin de diyebiliriz. TEK DAĞ BAŞI MEZAR OLUNCAYA KADAR şeklinde. Yani bu ne demek? Milli Mücadele dönemine girerken Anadolu çekilişi ve yeniden doğuş öncesi son kanımıza kadar çarpışacağız ve bunun için yemin ediyoruz demek. Belki çocuklarımıza öğrettiğimiz çok şekilli duran atasözlerimiz gibi popüler değil ama kanımca bir atasözü sayılabilir. Manası çok derindir. Çok da hoşuma gitti, o yüzden eklemek istedim. Esen kalın..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.