Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Hasan Ali Toptaş’ın okuduğum ilk eseri. Eseri okurken Türkçe’ yi kullanım sadeliğine ve anlatımındaki akıcılığına hayran kaldım. Kitabın kapağında da bahsedildiği gibi “Sadece H.Ali Toptaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer.” ifadesi kendini göstermiş. Sıkmadan, hikayenin içine okuyucuyu sararak ilerliyor eser. Akılda takılı kalan sorularla sorgulama yetimizi ön plana çıkarıyor. Kitap bitince bile sorularla baş başa kalıyorsunuz. İnce işlenmiş onlarca konu var içerisinde.Toplumsal yozlaşmadan tutun da insanların vurdumduymazlığına, herkesin birbirinden faydalanma çabasına vs kadar. Hikaye Güldiyar'ın babasına yemek götürmesiyle başlıyor. Annesi: "Git ama dikkatli ol, tamam mı? Televizyon haberlerinde görüyorsun, her gün oğlan çocukları, kız çocukları kayboluyor. Sonra da tecavüze uğrayan bu körpecik çocukların parçalanmış cesetleri bulunuyor sağda solda. Ayrıca, biliyorsun, insanların gözleri önünde her Allah’ın günü kadınlar öldürülüyor. Bu yüzden diyorum dikkatli ol diye.” Devamında ise Güldiyar geliyor ama bir daha konuşmamak üzere susuyor. Aklımızda Güldiyar'a ne oldu sorusu kalıyor. Toptaş kitabın adını bize veriyor burda:Bu soruyla sanki  bizi bir kuyunun içine atıyor ve olayı gün yüzüne çıkarmamızı istiyor ama tutunacak hiçbir şey yok. Hikaye ilerledikçe insanlar bu kadar mı kör, bu kadar mı duyarsız, bu kadar mı vurdumduymaz dedirtiyor. Bizi kendi yaşamımızdaki anlara itiyor bir nevi. Kendimizi, suskunluğumuzu vurguluyor. Başkaları acı çekerken kimileri çıkıp onu seyrediyor, kimileri çıkıp o acıdan faydalanmanın yolunu arıyor ama kimse o acıyı dindirmek için bir adım atmıyor. Atacak olanlar da o işten faydalananlar tarafından sindiriliyor, susturuluyor, elleri kolları bağlanıyor ne de olsa hayatta kalma dürtüsü hepimiz için ilk duygu değil mi? Ama insanın içini en çok acıtan da bu acı karşısında susanlar oluyor. Ama insan oğlu işte bana dokunmayan yılan bin yaşasın inancı... Bir karakterimiz var:Halil. O, bizim insan yanımız olarak değerlendirilebilir.Çünkü; Halil şöyle diyor kitapta; "Sen diyorsun ki, kötüler gelip bize kötülük edinceye kadar iyidirler, başımızın üstünde yerleri vardır.” "Siz yaşayanlar, çok tuhafsınız!" ama kimse bir şey anlamıyor. Sonra devam ediyor. "Ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem diyorum size. Bunu yaparsam o zaman da kendi yüzüme bakamam diyorum. Hepsi bu kadar, başka bir şey dediğim yok. Sizin mideniz kaldırıyorsa, kötülük edene de kötülüğe maruz kalana da aynı şekilde gülümsemeye devam edebilirsiniz, işin o yanı beni ilgilendirmiyor." İşte bu cümlelerle bizi bizim gözlerimizin önüne seriyor birden Toptaş. Diğer yandan Dursun’un hissettiği pişmanlık, içimize döndürüyor bizi. Eli kolu bağlı kalmanın verdiği sıkıntı bir yana bu işi onların başına açmış olduğunu düşünmenin acısı başka bir yana. İnsanın vicdanıyla mücadelesini okuyoruz. Sonlara doğru Muzaffer’ in koruyucu-bakıcıs- olunca biraz içi rahatlıyor Dursun’un. Bu da bize yanlışını bir nebze olsun düzeltmenin verdiği iç huzuru anlamamız için yetiyor. Bir o kadar sade,bir o kadar akıcı ve bir o kadar sorgulatıcı bir eser.
Beni Kör Kuyularda
Beni Kör KuyulardaHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 202010,3bin okunma
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.