Gönderi

152 syf.
·
Not rated
·
Read in 5 days
"Jack Raymond" romanı ismini daha çok ünlü "Ovod" eseri ile tanıdığımız, etkilendiğimiz roman yazarı ve müziği derinden seven Etel Villian Voyniçin ikinci romanıdır. Eseri okuduğumuzda yazarın çocukluk hatıralarının da, hiss etdiği duyguların da sarsıtıcı birleşimini hiss etmemiz mümkündür. Romanın kahramanları hakkında bütünlükle bir bilgi verip, onların bütün "kişilik"lerini, inceliklerini tamamen söylemek mümkün değil diye düşünüyorum. Çünkü eser ilerledikçe (kahramanlarımız büyüdükçe) bir takım değişimler ve büyümenin ortaya koyduğu olgunluk ve düşüncelerin daha derin olması söz konusu. Ama tamamen bir bakış bucağı kurarak incelediğimizi farz edersek, bunları söyleye biliriz: Jack Raymond - uslu olmayan çocukluğu ile diğer arkadaşlarından farklı olan (farklı olmasında önemli olan nokta uslu olmaması değil, bunu nasıl ve ne kadar yapması), insanların yerine mazlum hayvanlara daha çok acıyan ve onlara daha çok sevgi veren, aynı zamanda kindar ve iyi birisi (zaten bazılarımız ne kadar inkar etse de, her birimiz kindar değil miyiz?) ; Molli - Jack'in kız kardeşi, mihriban, aynı zamanda da soğuk, her şeye "evet" diyerek kendi boşluğunu boğmağa çalışan biri; Vikari Raymond - Molli ve Jack'in amcası, Jack'in "ölesiye düşmanı" , kindar, ırzına zarar gelmesin diye her şeyi yapabilecek bir insan, güzel şeyler yaptığında bile bunun karşılığında bir şey istemeyi düşünen , bir tarafdan kötü, bir tarafdan da kendini hırpaladığı için iyi sayılacak birisi. (Diğer karakterlerin hakkında bir şey söylemek bana spoiler vereceğim gibi hiss etdirdiği için onların üzerini geçmek istiyorum.Ancak incelemede adlarını söylemek zorunda kalacağımdan eminim.) Bazen etrafımızda şahit olduğumuz, her gün gördüğümüz olaylar, duygular, aslında gerçekten de şekil aldığı ve düşünüldüğü gibi değil. Her zaman öyle noktalar vardır ki, bu noktaları dışarıdan izleyen birinden farklı olarak, insanın kendisi bile içinde olup-biten şeyleri düzgün,dürüst anlayamıyor, ya da anlamak istemiyor. Eseri okudukça Jack'in bize mantıksız ve bir çocuk kadar usulsuz gele bilecek her bir davranışı, aslında kendine doğrultmuş bir tür ceza ve alçaldılmış olmak arzusudur. Aslında biz bunu her zaman yapıyoruz. Sadece dediğimiz gibi, bazen öyle anlar vardır ki, öyle noktalarla kesişiyoruz ki, kendi hareketlerimize doğru-dürüst açıklama veremiyoruz; bunu ne sözlere döke biliyor, ne de duygularla kendine anlata biliyorsun. Jack'in yaptığı her tür usulsuz davranışlar ve ona karşılık yediği tokatlar (hatta bu bazen daha kötü cezalarla değiştirile biliyordu) ve yediği tokatlardan bir hazz alması bir nevi kendine daha çok azap verme yönümlü değil midir? Mazoşist karakterinin arkasında yanı sıra, ne kadar tokat yemeği seven biri olsa da, aslında bu tokatdan yediği hazz kadar azap çekmiyor mudur? Peki ya kendini ıslah ettikten sonra bir daha tokat yerse, o zaman ne olur? Bir daha eskisi gibi cesaretli biri ola bilir mi? Jack'in anlaşılmaz mutsuzluğunu birisi anlasaydı, büyük ihtimaldir ki, Jack ona daha çok nefret eder ve ona saygı duymazdı. Çünkü o insanın düşündükleri doğru bir şey olurdu. Bazen insan kendi duygularını, sevdiği ve zaafı olduğu bir eşyasını gizletirmiş gibi saklıyor. Ama bazen bir şey gizletmenin en iyi yolu onları görünür bir yere saklamaktır. Çünkü aslında bir şeyleri ne kadar gizletmeğe ve "yok etmeye" çalışsak da, derinlerimizde bir yerde o şeyin yüze çıkması için dualar ediyoruz. Jack'in de duyguları aslında böyle bir şeydi. Adeta "beni keşf edin, burda boğuluyorum, biriniz bunu ben söylemeden anlayın,hadi" diyen bir yaşlı adam gibi sokağın ortasında bağırıp ağlayacak seviyeye gelen Jack , sadece farkındalık istiyordu. Ne kadar kendi duygularını gizletse bile, onun gözlerindeki kederi hiç kimse duyamazdı. Onun hareketlerinde bir canlılık olsa bile, gözleri bunları inkar ediyordu. Ama bunu sadece Yelena göre bilmişdi. Peki ya Yelenanın bu terkedilmişlik ve özfarkındalıktan yoksun kederli gözleri hiss etmesi Jack'i kendine problemsiz ve iyimser bir insan gibi hissettire bilirdi mi? Küçüklüğünde Jack kız kardeşini çok sevmese de, sırf o kız ve zayıf diye onunla uğraşmıyor ve onu her zaman korumayı hayatının borcu bilirdi. Büyüyünce ise her şeyi tersine oldu. Buna ne sebep olmuşdu peki? Jack'in ussuz çocukluğu ve uzun zamandır görüşmemeleri bir daha onları bir-birine yaklaştıra bilirdimi? Jack etrafında olan insanların hepsinin sahte, yalancı samimiyetine ve hoşgörülerine nefret eder; nefretin, yediği tokatların ve onlardan aldığı hazzın bile bunlardan daha gerçekçi ve sonsuz olduğuna inanıyordu. Peki ya insan kendi mutsuzluğunu nasıl bastıra bilir? Kendinin mutsuz olduğunu bilen insan gerçekten de mutsuz mudur? Peki insan mutsuz olduğunda yan-yana koyulmuş kibrit çöplerinin biri yakıldığı zaman diğerlerinin de yakıldığı gibi, ya da kurulan taşların birini çöktürdüğümüzde diğerlerinin çöktüğü gibi mutsuzluk da aynen bunun gibi bir zincir olarak mı devam ediyor? Jack'in hayvanlara karşı duyduğu merhamet ve onların başına pis bir şey geldiğinde gözlerinin dolması bana Nitzche'nin bir at yavrusunu kamçıladıklarında gözlerinin dolmasını ve ağlamasını hatırlattı. Bu yerde Oğuz Atay'in bu sözleri gelir aklıma; "Bazılarımız şiirlere, şarkılara, kitaplara, filmlere tutunuyor. Sanırım artık insan, tutunamıyor insana..." Eserde Jack'in başına gelen olaylar ve hayalkırıklıkları ile beraber, onun etrafındakı insanların da buna verdiği "reaksiyon"lar ve onların hayatının nasıl aktığı çok güzel sirküle edilmiş bir durumda. Çok konuştum, bence artık eser hakkında "şiddetle tavsiye ediyorum" dememe de gerek yok. Ama yine de şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum.
Cek Reymond
Cek ReymondEthel Lilian Voynich · Qanun Nəşriyyatı · 201780 okunma
·
81 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.