nepenthe
“sıkışsak bir bulut gibi
yağar mıyız her acının üstüne bir bir?
un çuvalı gibiyiz çoğu zaman,
bir sırtın üstünde
yamaçlara zikzak çizen.
istiflenir mi her kelime
köşe bucak,
yargısız?
şimdi
hangi bilinç beni unuttu,
unuttum.
doğmak
bir kedi gibi,
koltuk arkalarında.
üstümü örter mi bir gün bilmem
örtüldüklerim.
beyaz örtüler gelir dolanır ayaklarıma,
çıkıp gidemem ki bi hiçbir zaman.
kaçsam bir arka mahalleye de bulunmam
alsa sittin sene.
nedendir ağacımdan hiç inmedim.
dal mı kalmış dön de bir bak!
ama ben ekmiştim bile diyemedim
küstüm iki sene.
gelmiş midir belki bu gece?
olsun.
ağlarız bir gün daha annemle.
tek kelime yetti de
her şeyi terk ettim.
siyah bi çöp poşetinde gitti belkilerim.
bir kere sevseydin,
ben var ya
bin kere gelmiştim.
hatırlar mı insan yoku
kim ki derse var,
ben unuttum.
topum kaçtı yola birinde,
annem kaçtı,
ben kaçtım.
kovala bizi silüetlerden.
sana bir kere severek sarılmadım.
gittim silik bir dalgaya kondum.
kütleler batarmış ya hani,
-canım-
iğne battı,
ben battım.
taş taş olmuş ellerim,
dokunmadın.
kilometreler geldim, kedim nerde?
başımı koydum bir dize,
diz gitti, yol gitti, ben gittim.
dizinin karıştığı toprak şimdi karnında ya bir böceğin,
bir sabah kalksam da dönsem.
koy elini başıma, unutayım.
son kere yıkanma da gel beni yıka,
yıkılayım.
doğrulur bel bir gün de
ya o gün pusular puslanırsa?
düşemem.
harabeler unutulmaz,
bir kadının çitlerini kırdılar mesela
birkaç yüz sene.
sabah kalkıp hazırlaması kahvaltı bir ömür aldı.
sarsam yeter mi bez,
günah bir kere doğmaksa?
bir günah çalındı bahçeden,
hepsini yaktım.
sırf sen doğ diye.
ne olur
ölme.
kapının deliğinden baktım sana,
koca bir evrendin.
olanlar olacağına evrildi de
bir solucan deliğine yutuldum kaldım.
sakın
bulma beni.
bir morun içine bindim gittim.
bir alev çıkacak
biliyorum.
ben bu satırlara ancak
son bulut yandığında dönüyorum.
imkansızları doldurdunuz karnımıza da kim taşır bu yükü?
at taşı sisifos,
taş gitsin,
biz gidelim.
olmayacaktıysak niye doğduk bir hazanda, bilin.
bir kere de bilin.
el koydum, göz koydum, taş koydum da çöktü o duvar.
ama siz mi?
siz hiç değil.
biz yıktık.
sektim bir keresinde camdan çitlere.
ne işim vardı orda, o saatte?
bir kadın ördü çitleri,
ve çıktı.
bulutları sınıflandırdılar,
katmanları,
yokları,
seni mi görür göz?
duracaklardı ama bak
bir gün
söz?
bir balkona fırladı pabuç hiç unutmam.
yıllarca ağladım.
fırçalarım nerde, ben nerdeyim?
maviye gittim birinde, bir sandalyede oturdum kaldım.
duvarda asılı kaldı da yıllarca,
bir kere de mi bakmadın?
cüzdanından çizdiğim resim çıktı birinde,
yıllar yoktu,
sen yoktun.
bir yurt odasında kalktım o sabah,
on yataklı.
ben gibi depremden kaçıp gelmiş biri,
bilmem evine kaç kilometre kaç saat.
bir yatağa çıktık,
sonra birine ve daha birine de.
ilk defa uçtuk,
bir günse de ömür parmaklıkta,
kırıl.
çünkü biz kırıldık,
daha da kırılırız
kimsenin hiç karışamadığından.
kelebekler doldu karnımıza her sayfa çevirişte,
bin kere gördük dibi.
kapkaranlıktı.
yurt yurt gezdim de bir yurt bulamadım.
bir böcek çıktı merdivenlerden.
çay koyardık her gün utanmadan, güneş doğarmış gibi.
onlarca insan gördüm beş yılda,
kalbi böcek,
ağzı böcek,
kustular.
sonra ben sana geldim çat kapı,
çay koyduk.
bu dağlar var ya
dümdüz oldular.
akşam çöker sen gelirsin, kapı sonuna kadar açılır.
gel.
bak ne diyeceğim;
en kötü bir makarna yapıp ağlanır.
yas tutarsın ömür geçer de
biz o kapıdan bir daha geçebilir miyiz?
olsun
hanlar, yollar tanrıdan kilidi alır
bir gün minderimi de alıp gideceğim tanrıya
bu kez bilmeye değil,
sövmeye.
bir acı da olsa dinsin
çünkü bilsin
buraklar her katta durdu da bir kadına durmadı.
bu yemek çok tuzlu
bu elbise çok dar
şurda bakan bir adam, ölüm için ise çok sebep var.
tanrısın sen ressam değil
yırt at bu tablolar olmamış
o saatte bir kadını vurmuşlar
hangi fırçayla
nasıl çizdin
bir açık renk kalmamış.
dur!
bir kadınsan saat değil
seni de doğmak vurur
vurulduğun yerinden doğdun
bir kız çocuğu 15’inde kaçtı sarı hapisten,
iki hafta yattım.
keşke o yataktan 5 yıl çıkmasaydım.
bir kelebeğin biter de süresi
korkar mı tekrar orada doğmaktan?
böyle bir vahşet hiçbir kalbe sığamaz
tüm gücü alır gideriz de bir kişi bile duramaz.
Toplandı mülteciler satırlara,
sayfalarda kamp kurduk.
biz seninle bir günah, bir kusur, bin suç bulduk.
gönder bi melek de versin
bir nepenthe,
güneş doğdu ben suya sabuna dokundum.
söyle herakley hangi dere yıkar,
biz o gün, o saati çok aradık durduk.
bir daha kaymam.
her kayış değişir, döner bir derde
evren doldurdun mezarları
binbir ücra köşeye
ama doğrulur her mezar taşı
buluruz bir gün
gamzende bir nepenthe.”