Gönderi

Adât-ı Milliyemizde en ziyade şâyân-ı takdîr (övgüye layık) olan cihetlerin (yönlerin) biri de ebeveyne ve büyüklere karşı gösterilen hürmet idi. Eski terbiyemizde peder ve validenin rızasını tahsîl etmeye (elde etmeye) pek ziyade itina edilirdi. Hatta evlad saçlı sakallı olsa bile pederin yanına girer iken hürmetkârane (saygılı) bir vaziyet alır, otur demeden oturmaz ve huzurunda kat'iyyen sigara içmezdi. Peder ve valideye daima 'siz' diye hitab olunurdu. Bu teşrîfât ebeveyn ile evlad beynindeki (arasındaki) rabıta-i muhabbete (sevgi bağına) halel (eksiklik) getirmediğinden başka bilakis o alakayı (bağı) takviye ederdi (güçlendirirdi). Peder ve valide çocuklarına karşı hâmî (koruyucu gözetici) ve nâsih (nasihat eden) rolünü ifa eder (yerine getirir) ve onları güzel misallerle tenvîr (aydınlatır) ve îkaz (uyarırlardı) ederlerdi. Bu usul dairesinde terbiye gören ve çocuklarını büyüten zevc ve zevce birbirine söyleyeceği sözleri ve edecekleri serzenişleri aralarında yalnız iken söyler ve ederler ve evlatlarına bir şey sezdirmezlerdi. Bazı eski aileler istisna edilirse bu iyi terbiye de meatteessüf yavaş yavaş zail olmaktadır. (Yok olmaktadır) Mahalle çocuğu dediğimiz etfâlin (çocukların) ağıza alınmasından haya edilecek şütûm-ı galîza (ağır çirkin sözler) isti'mal etmeleri (kullanmaları) terbiye-i ibtidaiyyeden yani ebeveynlerinden hüsn-i misal (güzel örnek) görmediklerinden ve çocukların işitmeleri caiz olmayan bir takım sözlerin yanlarında telaffuz olunduğundan neş'et ettiğine (kaynaklandığına) hiç şüphe etmemelidir. -Lütfî Simavî / Teşrîfât ve Âdâb-ı Muaşeret
·
8 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.