OSMAN Balcıoğlu okumaya biraz geç kalmışım gibi hissediyorum. Bir ablamın tasiyesiyle edinmiştim bu eseri, iyi ki daha fazla bekletmeden okuma listeme almışım. Bir biyografi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Cumhuriyetimizin ilk yıllarınada ışık tutan her yönden dolu dolu bir kitap.
Sayfaların arasında kaybolduğumu hissettim. Afife ile mutlu oldum, yeri geldi gözyaşı döktüm.
Ah Afife! Sen ne zorluklar çekmişsin öyle.
İçim sitem dolu.
Gelelim Afife Jale'nin hayatına;
Afife Jale'nin çocukluk hayallerinde hep tiyatro vardı. Sanat aşığı dedesi Doktor Sait Paşa ile tiyatrolar gitmek en büyük mutluluktu onun için. Dedesinin ve ev halkına piyesler düzenleyerek büyür. Gelecek hayallerinde hep sahnede olmak vardır. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu dönemlerde atmıştır ilk adımını Afife Jale. İlk müslüman kadın oyun olarak yazdırır adını tarihe. Bu hiç kolay değildi o dönemde. Babası bile bu sevdasını anlamayıp annesiyle, Afife'ye sırt çevirmiştir. Her sahnesinde Polis tarafından baskın yedi, yeri geldi yaka paça karakola götürüldü. Bu yaşadıkları yüzünden bir hançer gibi saplanan baş ağrıları çekmeye başladı. Ne yapsa iyi olmadı. Bu illet yüzünden morfinman oldu ama yine de vazgeçmedi tiyatro sevdasından. Tüm zorlukları Afife çektiği halde yeni Türkiye kurulurken Afife Jale ikinci planda kaldı. Tüm cefasını o çekti ama sefasını başka kadın oyuncular sürdü. Her şey düzeldiği halde gel bizimle çalış diyen olmadı. Gurur meselesi yaptı hiçbir zaman bana da bir rol verin diye kimsenin kapısını çalmadı. Teyzesinin oğlu Ziya'nın evlilik teklifini morfin ve morfin belasının başına açtığı dertler yüzünden geri çevirdi. Onunda hayatını zehir etmek istemedi. Çok sevdim dediği Selahaddın Pınar ile evlendi. İkisi de büyük acılar çekmiş bu iki yaralı kalp mutluluğu birbirinde aradı ama çektikleri yetmemiş demek ki aradıkları mutluluğu bulamadılar.
'Tiyatro varsa ben varım' diyen Afife Jale sahneden uzak kalmaya dayanamadı. İçine kapanık, mutsuz bir kadın oldu ve her seferinde morfine sarıldı. En sonunda eşi Selahaddin Bey'e de zarar verdiğini düşünmeye başlar ve eşinin kendisini terk etmesini ister. Bir bavul ile vurur kendini yollara. Annesi ve dadisini daha fazla üzmemek için onlardan uzak durur. Sokaklarda kalır, bir kriz geçirip kendinden geçtiğinde gözlerini akıl hastanesinde açar. Orada kimseye adını söylemez, ailesine haber verilirse onlara yük olurum diye düşünür. Akıl hastanesindeki son aylarında kendisine yapılan vefasızlığın, haksızlığın içine daha fazla dert olduğunu düşünmeye başlar. Orada akıl hastanesinde yalnız başına can verir ve cenazesinde tabutunu taşıyacak dördüncü kişi şofördür.
Ben okurken bile kahroldum. Bir de bunları Afife Jale'nin yaşamış olduğunu düşünmek beni çok etkiledi.
Gerçekten bu yapılan vefasızlık değil de nedir?
Hatta haksızlık değil midir?
Bir şeylerin değişmesi için ailesinden, hayatından vazgeçen bu insanın, her şey düzelip yeni tiyatrolar kurulunca neden aranıp sorulmadığını aklım almıyor. Hala boğazımdaki düğüm geçmedi.
Seni saygı ve minnetle anıyoruz.
En büyük korkun, üzüntün unutulmaktı.
Seni unutmayacağız...
Buraya da eşi Selahaddin Pınar'ın, Afife Jale'ye yaptığı bestenin sözlerini bırakıyorum...
"Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?
İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki yıllardır aradığım bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri nerelerdeydiniz ?"
Keyifli okumalar diyeceğim ama bu kitabı okuyanlar lütfen keyifli olmayın...