Gönderi

“Eskiden gelip yerleşmiş olanlar, ‘İnsan bu ülkeyi anlamak zorundadır’ dediklerinde, ‘Yerliler hakkındaki düşüncelerimize alışmanız gerekir’ demek isterler. Daha doğrusu sözlerinin anlamı, ‘Bizim görüşümüzü benimseyin yoksa defolup gidin, sizi istemiyoruz’ demektir. Bu gençlerin çoğu, eşitlik konusunda belirsiz bilgilerle yetiştirilmişti. İlk birkaç hafta yerlilere yapılan muamele karşısında şoka uğrarlardı. Yerlilerden sürüdeki birer hayvanmış gibi söz edilmesi ya da dövülmeleri veya onlara çevrilen bakışlardaki ifade yüzünden her gün yüzlerce kez irkilirlerdi. Kendileri, yerlilere insan gibi davranmaya hazırlanmışlardı. Ama katıldıkları toplumun kurallarına da karşı gelemezlerdi. Değişmeleri uzun zaman almazdı. Tabii. Kötü bir insana dönüşebilmek zordu. Ama çok geçmeden kendilerini ‘kötü’ olarak düşünemeyecek bir noktaya gelirlerdi. Hem, insanın görüşlerinin ne önemi vardı? Dürüstlük ve iyi niyet diye birtakım soyut fikirler, hepsi buydu işte. Somut gerçeğe gelince, hiçbiri efendi uşak ilişkisi dışında yerlilerle iletişim kurmazdı. Hiçbiri yerlileri birer insan olarak kendi yaşamları içinde görüp tanımazdı. Birkaç ay içinde bu duyarlı, dürüst genç adamlar, geldikleri çorak, güneşte kavrulmuş, kaskatı ülkeye uyacak biçimde katılaşırlar, güneşte yanıp nasırlaşmış, sertleşmiş kollarıyla bacaklarına ve sertleşmiş gövdelerine uygun bir tavır edinirlerdi.”
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.