Gönderi

Eflatun kudümün ne olduğunu biliyordu. Ama diğer sazın sesi onu hayrete düşürmüştü. Bu sazdan üflenen nağmeler, sırrın ufülevi vusafası olan ehl-i vukuf füsunkârların bezediği o vâsi fü seyfi sâdaraks ve vüsûb eden vûsema gibi birer üfkûhe idiler. Ama füsûs ki, üflendikçe gönüllerdeki menhus ufünetin üful olduğu, bu füyûz dolu, tabii bir vûs ve vüs'at taşıyan ne nefesler, hangi yusuf-ı kalbiden nasıl hâsıl olur diye sanki, fusûl-ı erbaa teessüf ediyordu.
İletişim YayıneviKitabı okudu
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.