1908'de aydınlarımız İstanbul'daki İngiliz büyük elçisinin[Gerard Lowthe] arabasını çeken atları söküp yerlerine kendileri geçip arabayı çekmeye başladılar ya hâla oradayız. Belki beden değil ama zihniyet olarak hâla aynı yerde.
Bir farkla: Artık bunu toplumsal olarak yapıyoruz.
Bedenen, zihnen, maddî ve manevî.
Evet kaybetmedik ama kaybolduk.
Başkasının arabasını -hem de gönüllü- çeken; hep çeker.
İşimiz duaya kaldı: "Allah kimseye çektirmesin..!"
Bir milletin 'kendi-olma'sı bu kadar mı zor..!