Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Eğer Tanrı yok ise, nesnel ahlâkî hakikatlerin varlığından söz edilemez. Tabii ki ahlâkî hakikatler nesnelmiş gibi hayat sürebiliriz ve tarih boyunca birçok ateist, ahlakın İlahî bir temele dayanması gerektiğine inanmadan, hayranlık uyandırıcı seviyede ahlâkî üstünlük göstermiştir. Fakat, benim burada iddia ettiğim şey şudur: Eğer Tanrı’yı bu tablodan çıkarırsanız, geriye birtakım toplumsal ilişkilerden fazlası kalmaz. Dolayısıyla, "masum insanları sırf eğlence için öldürmek yanlıştır" ve "masumları korumak iyidir" gibi ahlâkî hakikatler, Tanrı olmaksızın birtakım toplumsal görenekler gibidir. Tıpkı toplum içerisinde yellenmek yanlıştır demek gibi. Tanrı [nın varlığı], nesnel ahlak yasaları için en aklî açıklama olduğu için, böyle bir sonuca varıyoruz. Tanrı kavramı haricinde hiçbir kavram, ahlak için yeterli düzeyde bir temel sağlayamıyor. Tanrı kavramı, böyle bir temeli sağlayabiliyor çünkü kainata ve insanların öznelliğine/sübjektifliğine aşkındır. Profesör Ian Markham, benzer bir şekilde şöyle ifade ediyor: "Ancak Tanrı, üzerimize düşen mükellefiyeti açıklayabilir; Tanrı, ahlâkî değerlerin evrensel tabiatını açıklıyor. Tanrı, dünyanın dışında olduğu için [dünyaya bağımlı olmadığı için], hem dışarıda kalıp hem de evrensel buyruklar verebilir."235 İslam’da, Tanrı’nın mükemmel olduğuna, yani bütün noksanlıklardan uzak bir Varlık olduğuna inanılır. Her şeyi bilen, her şeye kudreti yeten ve en yüksek seviyede iyi olandır. Kamil anlamda iyi olmak, Tanrı’nın aslî bir niteliğidir, isimlerinden biri olan el-Berr, bütün iyiliklerin kaynağı anlamına gelir. Tanrı, ahlâkî bir buyrukta bulunduğunda, bu buyruk O’nun iradesinden ortaya çıkmıştır, türemiştir. Ve O’nun iradesi, O’nun tabiatıyla [Özüyle] çatışmaz. Dolayısıyla Tanrı’nın buyrukları iyidir, çünkü Tanrı’nın kendisi iyidir ve iyiliğin ne olduğunu da 0 tanımlar: "De ki: Allah kötülüğü emretmez."(Kur'an,7:28)
Sayfa 231Kitabı okudu
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.