Simone de Beauvoir İkinci Cinsiyet'te bizi kadın haline getiren şeyi tarihsel, sosyolojik, antropolojik, psikolojik bir açıdan inceler.nFakat bu disiplinlerarası yazının gerisinde felsefi bir argüman durur. Bu argüman "başkalık" mefhumuna, bu mefhum içinde yapılan bir aynına dayanmaktadır. İkinci Cinsiyet'in başlarındaki sert eleştirel ton kadınlık durumunu aşmış bir kadının aşamamış olanların suratına hakikati çarpmasını andırır.
İkinci Cinsiyet'i devrimci bir kitap kılan şey "özel bir kadınlık durumu" olduğunu olumlamasıdır. Bu durum, "ikinci cinsiyet olma" durumudur. Bu durum gündelik hayatta belli bir kadın kişiliği oluşturur ki, Beauvoir ondan eleştirel bir biçimde söz eder. Fakat son kertede bu kişiliği de kurmuş olan şey tarihsel kadın kimliğidir. Ünlü "kadın doğulmaz, kadın olunur" sözünün duruma ilişkin verdiği ipucu, onun tarihsel, toplumsal, kültürel olduğudur. Bu sözün tam kalbinde elbette gizil bir biçimde sonradan "toplumsal cinsiyet" adını alacak olan fikrin ta kendisi bulunabilir. Kadın denen yaratığı üreten şey doğa değil, bütünüyle uygarlıktır. Hepimiz dünyaya birtakım özellikler taşıyarak geliriz: Gözlerimizin rengi, saçımızın cinsi, cinsel organlarımız, hormon dengelerimiz, zihinsel, duygusal eğilimlerimiz, yeteneklerimiz farklıdır. Ama bu özelliklerin, eğilimlerin ve yeteneklerin biçimlendirilmesi ve onlara değer biçilmesi toplumsal ve tarihsel koşulların ürünüdür.