HAYIR, TAM DA BANA GÖRE..
Yavaş yavaş.
"Yavaş "henüz anlamını yitirmeden.
Müthiş bir kargaşaya karşı koymayı bile denemeden, kendi özümüzde açılan labirentlerde kaybolacağız.
Yavaş yavaş..
Dışarıdan bakılınca aynı olan, içten içe genişleyen bir ev, labirentler, daha önce orada olmayan kapılar, dilsiz bir karanlık ve bir ses, evet "o" ses..
Belki de ekipman lazım. Ses kayıt cihazları, monitörler, kablolar, disketler, işaret fişekleri, halatlar, megafon..
Bütün bu gizemi çözmek için.
Çözmeye mecalimiz kalırsa tabi..
Fizik kurallarında yaşanan bu sapmayı anlamak için, fizik kuralları yeterli gelecek mi?
Bu masum bir sır mı, yoksa korkunç bir canavar mı?
Ya da bakış açımızı değiştirirsek labirent değişecek mi?
Yoksa gayrı meskun mekanlar mı bunlar?
Değişmelerinin sebebi dur diyenin olmaması mı?
Mesafelerin ve zamanın lastik gibi uzadığı bir yoklukta, tıpkı Goethe 'nin dediği gibi, mimari dondurulmuş müziktir belki de.
Ve bazen notalar, fazlasıyla karanlık olabilirler..
Düşünmeyi bıraktığın an kaybolan sahte bir varlıkla çepeçevre kuşanmışlık hissi gibi..
Evet, tam olarak öyle.
Aynı sayfada iki farklı anlatım, birçok değişik yazı tipi, renklendirmeler, dipnotlar, hatta dipnotların dipnotlarıyla muazzam bir ergodik edebiyat örneği.
Teknik ve tarz açısından donatıldığı çeşitli yeniliklerle de deneysel edebiyatın zirve noktasına oldukça yakın.
Anlatmaktan çok anlatmamaya, kafa karıştırmaya çalışan bir tavrı var.
Enteresan ve merak uyandıran tasarımının benzerine daha önce hiç rastlamadığım bu eser, sayısız defa yayınevlerinin kapısından çevrilmiş.
Içerik olarak, korkunç, tuhaf, düşündürücü bir dahinin gelişi güzel karaladığı sayfalara benziyor.
Birçok anlatıcı mevcut.
Bir tarafta mimariyle ilgili verilen detaylar, diğer tarafta başka bir anlatıcının yoğun şekilde cinsel hayatından bahsetmesi ve çoğunlukla dağılan konuya rağmen verdiği duyguyla bütünleşen bir yazım tekniği, sayfa düzeni kullanması enteresan bir görsellik kazandırıyor.
"..gerçek mi kurgu mu, oyun mu hile mi, belge mi şaka mı?.."
Aynen öyle..
Ve EV
Kitapta geçen her "ev " kelimesi mavi renkte basılmış.
Oraya giren herkes farklı bir görüntüyle karşılaşıyor.
Ev sadece değişmiyor, herkese göre değişiyor.
Zampano.
Asıl müellif.
Zampano 'nun düşüncelerinin mırıltıları bazen cümlelerdeki, kelimelerdeki boşluklarda, kırmızıyla yazılmış ve üzeri kırmızı çizgilerle çizilip metinden çıkarılmış tuhaf satırlarda suskunluğa dönüşüyor.
Navidson kaydındaki insanların evde kayboldukları gibi Zampano da yazarın zihnine gömülerek kayboluyor.
O kaybolurken ev, baştan ayağa şiddet kesiliyor. Şiddet, uzaklık, soğukluk, karanlık, yokluk, boşluk..
Öyle ki tavanlar çöküyor, zemin meyillenip kayıyor, mimari sürekli değişiyor, labirentler soğuklaşıyor, karanlıklaşıyor, uzuyor, uzaklaşıyor.
Ve belki de bütün bunlar olurken, içinde kaybolduğumuz, nüfuz etme, işgal etme, fethetme hatta yok etme isteğimiz oluyor.
Ve EV kuduruyor.
Kendi dışımızda hiç kimseyi ve hiçbir şeyi algılayamama durumuna gelmeden önce.
Mutlak ve soğuk bir karanlıktan hemen önce..
Benim de böyle bir evim var. Yakınlarım bilirler. Her seferinde farklı bir odasını keşfettiğim, kapılarının bambaşka kapılara açıldığı, içinde kaybolduğum. Defalarca rüyalarıma giren..
Belki de biraz da bu sebepten bu kitap, benim için çok özeldi. Her satırını büyük bir dikkatle okudum ve okudukça gömüldüm.
Bunu okumanız lazım demiyorum, kesinlikle yaşamanız lazım..
Keyifli okumalar..:)