Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

348 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 günde okudu
“Hayallerinin peşinden koşmazsan yeteneklerini keşfedemezsin.”
Günter Grass, 79 yaşında yazdığı bu otobiyografik romanı ile şimşekleri üzerine çekmişti. O yaşına kadar aktif politikada Sosyal Demokrat görüşleri ile yer almış hayranlık verici “Teneke Trampet”in yazarı Grass’ın, 17 yaşında bir Nazi topçusu olarak 2. Dünya Savaşı’na katıldığı ve savaş sonunda Amerikalıların yönetimindeki esir kampında bir müddet kaldığı anlaşılınca, ona demokratlığı ile prim veren destekçilerinin ne kadar şaşırıp hayal kırıklığına uğradıklarını anlamak mümkün. Hatta, bunca yıl göz önünde olan, 1999 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan bu yazarın bu kadar zaman bu sırrı saklamak için ne gibi taklalar attığı düşünüldüğünde, insanın kendisini aldatılmış hissetmesi de mümkün. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var; çok iyi bir yazar olmasına karşın bu geçmişi daha önce afişe olsa Nobel'i alamayacağı da gün gibi ortada... Dolayısıyla "saklanmakta haklıymış büyük Üstad" diyorum. Bu kitabında da görüleceği gibi Grass gerektiğinde kendini saklamayı ve zorluklarla baş etmeyi çok iyi biliyor... Tamam, dürüst olmadığı için eleştirilebilir ama 17 yaşındaki bir gencin yaşadığı orta-alt seviye aile yaşantısından sıkılıp, yeteneklerini değerlendirecek uygun bir platform bulamayıp, propaganda yıllarındaki cafcaflı üniformalara, Führer’i yere göğe sığdıramayan haberlere, askerlikle birlikte gelen saygınlık ve zenginliğe kanıp, savaşın kan ve acı da içerdiğini hayal bile edemezken orduya katılmak istemesi empati kurulamayacak bir şey mi? Benzer ortamda yaşayan kaç kişi farklı davranırdı? Bugün, çocukluğunda ailesinden şiddet görmesini çevresine uyguladığı şiddet için hafifletici sebep saydığımız, töresi emrediyor diye karısını /kızını öldürenlere seyirci kaldığımız dünyada bu 17 yaşındaki genci geri dönemeyeceği kararı için sorgulamak bana çok iki yüzlü geliyor. Nasıl bir hayat derseniz Grass’ınki... O zamanki Almanya’nın Danzig (şimdiki adıyla Polonya’daki Gdansk) şehrinde, bakkal dükkanı işleten bir anne ile aşçı bir babanın iki çocuğundan büyüğü. Çocukluğu, orta-alt seviyede; yani aç açıkta olmayan ama öyle çok da varlıklı olmayan bir ortamda, 3 yaş küçük kız kardeşi ile birlikte geçiyor. Anne tarafından sanata yetenekli; annesi sanatçı olmasını çok istemesine karşın o gençlik yıllarında ortamdan etkilenip orduya yazılıyor. Donanmaya katılmak istemesine karşın kendisini topçu eri olarak buluyor; savaşın sonuna doğru ve Alman ordusunun gerilemesi döneminde Doğu Almanya’da Ruslarla karşı karşıya geliyor. Defalarca ölümden şans eseri kurtuluyor; elini silaha atmamasına karşın savaşın tam göbeğinde; bir taraftan Ruslar’dan kaçarken bir taraftan da ordudan kaçan Nazi askerlerini avlayan bölükten uzak durmaya çalışıyor. Savaşın sonunda Amerika’lıların gözetimindeki bir esir kampında bir müddet tutuluyor. Burada, bir cezalandırma yöntemi olarak açlıkla terbiye ediliyor; açlığı, gerçek açlığı burada yaşadığını anlatıyor. Ve, savaş sırasında Yahudilere ve saf Alman ırkından olmayan diğerlerine toplama kamplarında neler yapıldığını da ilk kez burada duyuyor; ilk kez Amerikalıların nezaretinde toplama kampında gezdiriliyor. Ve, ilk tepki olarak yaşandığı söylenenlere inanmayı reddediyor, tüm esir Alman askerleri gibi. Hüzünlü bir hayat hikayesi Grass’ınki... Savaş yaşamamış bizlerin hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağı, hissedemeyeceği dönemlerde yaşanıyor herşey. Günümüzün rahatlığı içerisinde hayatında her şeyi kontrol edebileceği iddiasındaki bizler için, o korkunç savaş döneminde yaşanan itaati, açlığı, yoksunluğu, hayatının dizginlerini bilinçli olarak bırakmayı, kabullenilmiş sürüklenmeyi ve mucizevi şekilde her şeyi bir şekilde unutabilmeyi anlamamız zor. Ailesi çeşitli işkencelere uğramışken, açlık kol geziyorken, Akademi kömür sıkıntısı nedeniyle kapılarını kapatmışken Günter Grass’ın her şeyin kolayına kaçıp akışa teslim olmak yerine mücadeleye devam etmesi her yönüyle saygıyı ve takdiri hak ediyor. Hayatı boyunca –kendi deyimiyle- üç açlığın peşinden koşuyor : Yemeğe açlık, sanata açlık ve cinsel açlık. Her üçünde de kimi zaman zor da olsa dilediğini alıyor. Güzel kızımın ödevine yazdığı şekliyle “Hayallerinin peşinden koşmazsan yeteneklerini keşfedemezsin.”
Soğanı Soyarken
Soğanı SoyarkenGünter Grass · Kırmızı Kedi Yayınları · 201534 okunma
·
63 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Kaç kere başlamaya nasiplendim, olmadı. İncelemen harika, gönlüne sağlık.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkürler. Okumanı tavsiye ederim, inanıyorum ki sen de beğenirsin.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.