Marifet, Allah Tealâ’nın kulları üzerine kıldığı ilk farzdır. Şu ayet-i kerime buna delildir:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 56)
İbn Abbas r.a. bu ayet-i celilede geçen, “bana kulluk etsinler diye” cümlesini “beni tanısınlar diye” şeklinde açıklamıştır.
Bir defasında Cüneyd-i Bağdâdî k.s.’a;
– Rabbini nasıl tanıdın, diye soruldu. Hazret şu cevabı verdi:
– Rabbim’i Rabbim’le tanıdım. Rabbim’in inayeti olmasaydı O’nu asla tanıyamazdım.
Bâyezid-i Bistâmî k.s. şöyle demiştir:
“Marifet olarak Allah Tealâ’nın seni gördüğünü, ilim olarak da O’nun senin ameline ihtiyacı olmadığını bilmen sana yeter.”
Sûfilerden biri şöyle demiştir:
“Allah Tealâ’ya ulaşmanın yolu Allah’tır. Çünkü O ancak kendisiyle bilinir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Doğru yolu bildirmek Allaha aittir” (Nahl 9)
Şiblî k.s. şöyle demiştir:
“Marifetin alameti muhabbettir. Zira O’nu tanıyan O’nu sever.”
Yine denilmiştir ki:
“Marifet, kalbin Allah Tealâ’nın vahdaniyyetini (birliğini) doğrulaması ve tasdik etmesidir.”
Denildi ki:
“Marifetin sıhhati ilimledir. İlmin sıhhati de marifetledir. Bunlardan hiçbiri diğerinden kopuk değil, aksine birbirine muhtaçtır. Marifet, kalbin Rabbinin mevcudiyetini bilmesidir.”