Üstat, yorumunu bir değil birkaç defa okudum. Ancak hemen cevap yazamadım. Çünkü istedim ki yazarken ben de birkaç türkü dinleyeyim, o ortamı bekledim.
Neşet Baba bu ülkenin ortak değerlerinden biriydi, o da göçtü. Artık bizi birbirimize bağlayan, politika pisliğine bulaştırılmayan o kadar az şey kaldı ki! En azından şu sitede edebiyat var diye seviniyorum. Ve bu site bana senin gibi gönül dostları kazandırdı, ayrıca mutluyum.
Romanlarıma türküler yerleştirmeyi seviyorum. Bir Gün’de Çarşamba’yı Sel Aldı, Sürüler İçinde Sürmeli Koyun vardı; Tuna’da Balkan ve Kırım türküleri… Romanda dediğim gibi aslında, bazen bir türkü dizesi bile koca koca kitaplardan daha etkili olur.
Beni iyi bilmen, senin iyiliğindendir. Buna emin olabilirsin. Tespit ettiğin üzere, iyiliği arayıp sorgulamaya çalıştım bu romanda. Çünkü son üç yıldır bu soruyu soruyorum kendime; ben iyi birisi miyim?
Şehirlerarası otobüsler hepimiz için özeldir sanki. Uçağın bu kadar yaygınlaşmadığı yıllarda onları çok kullanırdık. Sinop’un Durağan ilçesinde görev yaparken, ilçenin firmasıyla bir seyahatimiz sırasında, Suikastçi adlı bir filmi izliyorduk. Senin de yazdığın gibi, yapacak bir şey yoktu. En fazla kitap okurduk. Öyle internet vs zaten yoktu. Filmin final sahnesi yaklaşmıştı. Kötü adam, esas oğlanla Carie Anne Moss’un canlandırdığı yavuklusunu bombalı tuzaklarla dolu bir evde sıkıştırdı. Tam o anda ekran karıncalandı. Muavin çocuk videoya doğru gitti. Kaseti çıkardı. Eşimle ben yenisini takacak diye bekledik ama o televizyonu kapatıp orta sıralara doğru ilerledi. İkinci kaseti takmayacak mısın dedim. İkinci kaset yok ki hocam dedi. İyi de film yarıda kaldı. Valla hocam biz hep bu şekilde izletiyoruz dedi. Birkaç ay sonra filmin TV’de gösterildiğini öğrenince o akşam son 20 dakikasına denk gelecek şekilde kanalı açıp, öyle tamamlamıştık. :))
Tabii benim mavi otobüsüm bu kadar eğlenceli bir yolculuk vaat etmedi bana. Dolayısıyla sizlere de…
Kendine eleştirilerini okurken, coğrafyacı kökenli bir edebiyatçı olarak mutlu oldum. Çünkü benim tarzım bu, çoklu mekân kullanmayı seviyorum. Amsterdam’dan Bosna’ya, Irak’tan Samsun’a… Seyahat ise İstanbul’dan Ankara’ya… Sizleri gezdirirken hikâyemi anlatmak hoşuma gidiyor.
Şu paragrafına bayıldım doğrusu: Hikayelerin içeriğine ayrı ayrı girmeyi tercih etmedim özellikle... Çünkü bana göre kitapta tek ve büyük bir hikaye vardı; o da insanın kendi hikayesiydi... Çünkü iyilik de kötülük de, savaş da, barış da, vahşet de, merhamet de kaynağını tek bir canlıdan, insanın kendisinden almıyor mu?
Sitedeki her yorum benim için kıymetli, eksiklerimi ve doğrularımı görmeme yardımcı oluyor. Ancak bazı isimler var ki, onların beğenisini kazanmak benim adıma ayrı bir muteber. Eksik olmayasın azizim. Yüz yüze de konuşmak dileğiyle…
Tuna’ya sevgiler…