Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

496 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 günde okudu
Bir sinek gibi savunmasız, bir salyangoz gibi güçsüz...
“Dünün Dünyası”, Stefan Zweig’in doğumundan 1940 yılına kadar olan dönemde hayatını anlattığı otobiyografisi. Zweig bu biyografisini tamamlamasından kısa süre sonra karısı ile birlikte aşırı dozda uyku ilacı içip yaşamına son verir. Avrupa’nın yeni bir savaşa girmesi, bu savaşın gerek kişisel olarak kendisini, gerekse savunduğu tüm idealleri boşa çıkarması; başka bir deyişle yenilmesi Zweig için büyük bir depresyonun sebebi olur. Bu mesajı kitabının sonundaki şu cümlelerinde de bulmak mümkün : “Bu insanlar bizlerin katılmadığı, ayrıntılarını öğrenemediğimiz, ancak benim ve Avrupa’da yaşayan her insanın hayatını ilgilendiren kararlar alıyordu. Kaderim benim değil, onların elindeydi. İsterlerse biz güçsüzleri yıkıyor, isterlerse koruyorlardı, isterlerse özgür bırakıyor, isterlerse tutsak ediyorlardı, milyonlarca insan adına savaşa ya da barışa karar veriyorlardı. Ölmesine ya da yaşamasına, en özeline ve geleceğine, beyninde oluşmuş düşüncelerine ve hiç oluşmamış planlarına, uyanık kalmasına ya da uykusuna, arzularına, sahip olduklarına ve tüm varlığına karar verilen tüm diğer insanlar gibi ben de, bir sinek gibi savunmasız, bir salyangoz gibi güçsüz bir şekilde odamda oturuyordum.” Ticaret ile uğraşan zengin bir Yahudi ailenin iki oğlundan biri Zweig. Habsburg Hanedanı zamanı, diğer tüm üst tabaka gibi son derece rahat şartlarda yaşamış, güzel okullara gitmiş, çok sayıda yabancı dil (İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Yunanca, Latince) öğrenmiş, sanat çevrelerine daha ilk gençlik yıllarından itibaren girmiş ve çok seyahat etmiş biri. Felsefe öğrenimini takiben önce şiir denemeleri yapmış, yabancı şairlerden Almanca’ya çeviriler yapmış, sonra daha çok roman ve biyografiler ile kariyerinde ilerlemiş, altın çağını 1920-1930larda yaşamış, çağdaşı birçok sanat ve bilim insanı ile sıklıkla görüşmüş, Strauss’un operalarına metin yazmış, Freud ile yakın dostluk kurmuş ve onun psikanalize getirdiği devrimci yaklaşımdan biyografilerinde çok yararlanmış bir sanat adamı. Karşı çıktığı 1. Dünya Savaşı’nı uzaktan, İsviçre’den izliyor; ancak savaş sonrasında ülkesi Avusturya’ya dönüyor. Bu anlamsız savaştan Avrupa’nın çok şey öğreneceğine, özellikle dibe vurmuş Avusturya ve Almanya’nın barışa daha sıkı sarılacağına inanıyor; ancak düzene alışkın Alman halkının bu büyük yıkım ve izleyen dönemlerde diğer Avrupa milletlerinin anlayışsız tutumlarının da etkisi ile nasyonal sosyalistlerin etki alanına girmesini de üzüntüyle, ama anlayışla karşılıyor. Hitler’in Yahudi düşmanı politikaları ile 1934’te ülkesi Avusturya’yı terk ediyor ve İngiltere’ye sığınıyor. 1940’da ise 2. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle İngiltere de bir “düşman” oluyor ve çareyi Amerika kıtasına göçmekte buluyor. Yoğun umutsuzluğu ve içine girdiği depresyon sonucu savaşın sonucunu beklemeden intiharı seçiyor. “Vatanımız olarak görüp yaşamımızı adadığımız Avrupa kendi hayatımızdan daha çok zarar görmüştü. Yeni bir şeyler, yeni bir dönem başlıyordu. Ancak o döneme ulaşmak için birçok cehennemi ve arafı geçmek gerekiyordu.” Zweig kendi ve ailesinin yahudiliğini “My mother and father were Jewish only through accident of birth - annem ile babam sadece doğum kazası nedeniyle Yahudiydiler” diye tanımlamış biri. Bir dönem en yakın dostlarından biri ve yayıncısı siyonizmin kurucusu Theodor Herzl olmasına rağmen, Herzl’in milliyetçiliğine katılmayan, hatta onun yazılarını “kalın kafalı ve yavan” bulduğunu açıkça yazan biri. Zweig her yönüyle tüm hayatı boyunca hümanizmi, ulusların kardeşliğini ve büyük Avrupa Birliği’ni savunuyor; ancak içinde bulunduğu çağda “taraf” olanların sesi daha çok çıktığından ve kendisi risk almayı sevmeyen bir tabiata sahip olduğundan olsa gerek, bunu yüksek sesle dile getirmiyor; başka bir deyişle hiçbir zaman aktif bir eylemci olmuyor. Görüşlerini yazmayı, ama olaylar karşısında pasif kalmayı ve ön plana çıkmamayı seçiyor. Hatta zorluk dönemlerinde kabuğuna çekiliyor; 1. Dünya Savaşı sonrası Salzburg’da, ya da Hitler sonrası İngiltere’de Bath’de yaşadığı dönemler buna bir örnek sayılabilir. “Dünün Dünyası” tüm bu dönem yaşadıklarını anlattığı otobiyografisi. Bu otobiyografide bile Zweig’in politikadan çok sanata değer verdiğini, acıklı yaşam hikayesinde siyasetten çok sanatsal gelişiminden ve sanat çevrelerindeki dostlarından bahsetmeyi seçtiğini, sonuna kadar umut beslediğini hissetmek mümkün. Kimsenin böyle korku, telaş ve çaresizlik içinde bir hayat yaşamak zorunda kalmaması dileğiyle...
Dünün Dünyası
Dünün DünyasıStefan Zweig · Can Yayınları · 20152,102 okunma
··
146 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Şu Zweig'e bir benim kanım kaynamadı sanıyorum:-)
AkilliBidik okurunun profil resmi
Ben seviyorum Zweig'ı, insan psikolojisini derinlemesine yazıya dökebilmesini seviyorum. Çok yazmış; içini dökmeyi de, o zor yıllarda para kazanabilmeyi de çok istemiş, o yüzden her eseri aynı seviyede değil. Ben kendi adıma, bu otobiyografisi de dahil, en çok biyografilerini beğeniyorum; Macellan, Dostoyevski, Balzac, Marie Antoinette en beğendiklerim...
Seda okurunun profil resmi
Biyografik ve otobiyografik eserlerinden henüz okumadım, genelde incecik olan minik roman ve öykülerini okudum ben. Marie Antoniette aklımda olsun..
Alper T. okurunun profil resmi
Novellalarından öte yazdığı biyografi kitapları daha bir çekiyor beni. Üç Büyük Usta, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, Kendileriyle Savaşanlar okuduğum en iyi biyografilerdi. Zweig üzerinde gezindiği hayatları bir fon olarak kullanıp, kişiliği ortaya çıkararak şahsın iç dünyasına iner. Karşılaştırmalar yaparak anlatımı daha bir güçlendirip belirginleştirir biyografilerinde. Bazen Goethe bazen mitolojik kahramanlar yer bulur karşılaştırmalarında. Zıtlıklar üzerinden olsun, benzerlikler üzerinden olsun bize sunduğu tabloda kolaylıkla bulmamızı sağlar gizki saklı kalmış gerçeklikleri. Zweig biyografilerinse bilinç akışı tekniği ile psikolojik yaklaşımı deneyen ve psikolojiyi edebiyata sokan biri olarak, bilim ve sanatın ayırdında olan bir yazardır. Bu minvalde biyografiler yazan bir yazarın otobiyografisini okumamış olmanın üzüntüsü içerisindeyim.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Yorumunuz değerli bir inceleme ayarında olmuş, keyifle okudum, tebrikler 😀 Evet ben de biyografilerini daha çok seviyorum. Freud’un yakın arkadaşı olan kendisinin tıp alanında yaptığı devrimden etkilenen Zweig, sizin de çok güzel tanımladığınız gibi psikoloji bilimini edebiyata uyarlamış gerçekten de... Kendisinin tüm hayat hikayesini anlattığı bir biyografisi yok sanırım, olsa okumak keyifli olurdu.
Alper T. okurunun profil resmi
Otobiyografilerin talihsiz kaderidir yarım kalmak.☺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.