O, kendine olan bu düşkünlük ve merakımızı bildiğinden, ziyaret saatini kasten geciktirir, en sona gelir, ondan mahrum kalma endişesiyle bir müddet yüreklerimizi oynatırdı. Gelişinden ümidi kesmenin ıstıraplarıyla bizi iyice üzdükten sonra nihayet kapı tokmağı "tak" derdi.