Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
“Şimdi size yerli yersiz cümleler söyleyeceğim.”
“Günah da ah’la kafiyelidir... o da siyahla,simsiyahla,vahla,eyvahla...Lakin hepsi Allah’la Ah’tır kafiyelerin en güzeli” Lise yıllarımda kulağıma hitap eden bu cümle ile karşılaşmıştım. Kalbimde coşku. Kulaklarım şen. Kelimelerin yan yana gelerek oluşturduğu ahenk. Başkaydı,bambaşkaydı,aşkla yazılmıştı. Elime aldığım ilk kitabı La’ydı. Bir diğeri Yusuf ile Züleyha’ydı. “Anladı ki aşkın nâmesinde sernâ-meden öte kelâm yok. Ve Züleyha'nın lügatında Yusuf'tan öte sözcük yok.” diyordu.Evet. Anladım ki,okuyucunun kalbine hitap eden yolda, Samimiyetsiz söylenen kelama yer yoktu. Ve Bekiroğlu bunu çok iyi biliyordu. Nar ağacı ile devam ettim. Bitmemeliydi. Kalemine mürekkep, sadrına şifa diye dua ediyordum. “Çöl ile gök gibi buldular birbirlerini. Aralarında bir yağmur eksikti.” Betimlemelerine rast gelmiştim evvelde. Fakat kelimelerin satır aralarından sıyrılıp kalbe düşmesi... Âla’ydı. Sevdiğim bir yolculuk. An-ı seyyale. Okumak,beni anlatan kelimeyi bulmak,muhabbetin emsali olarak çiğ çiğ serpiliyordu yoluma. Adım adım kat etmeyi beklerken,yazarımızı edna’dan âla’ya çıkaranı buldum. “Nar ağacı.” Lezzetin doruk noktası. Mücella oldum,isimsiz denemelerinde kendimi buldum.Yerli yersiz cümleler,Nun masalları,isim ile ateş arasında ve mor mürekkep; Birbirinden bağımsız gibi görünen hikayeler var. Bazen bir noktadan,sözden,pencere önünde ki saksıdan,yarım kalan bardaktan,hayata dair cümlelerden ibaretti. Anlamını yitirdiğimiz çoğu şeyden anlam çıkarıyordu. “Bir saat parçası,ömürlü, benden uzun ömürlü” diyordu. Göçüp gidenlerin bıraktıkları hatıralardan... Nasıl ki onca eşya arasında, eşyanın hakikati zayi oluyorsa,onca yazar arasında kelimelerin hakikatinden bahsedebilmek,bahsedeni bulabilmek,güzel olana yer ayırmaktı. Bekiroğlu, her gün salondaki pencereden bakmıyordu da. Mavi ya da kırmızı ile de yazmıyordu. Mor mürekkep kullanıyordu. “Mor hayat,mor ölüm, mor hayal, mor gerçek, mor masumiyet, mor cesaret...” Sahi siz hangi morsunuz? Velhasıl köşe yazarı iken kaleme aldıklarını toplamıştı. Başlıklar altında yer veriyordu. “Hayat ve kelimeler” çatısı altında önce kavramları mı yaşayıp,kelimelere mi aşina oluyoruz ? Yoksa kelimeleri mi öğrenip tatbik ediyoruz ? diyerek anlatmaya çalışıyordu. “Eşik” vardı. İnsan hep eşikte değil midir ? Yol ağzında,ölüm ağzında... girmek ile çıkmak arasında ki o amansız çizgi.Aynı doğum ve ölüm arasındaki hikaye gibi. “Cinnet ve cennet” gibi. Bir adım sonrası ya var ya yok. “Yol arkadaşım” Hepimizin azığı farklıdır yola çıkarken ,bize hitap eden farklılıklar gibi ,yolda bulduklarımız,yitirdiklerimiz. Sizin cümleleriniz. İşte tam da burda olabilir. “Hüsn-i Talil” ve “Senin için derken “ 224 sayfa bitiyor. Ya ruhumuza serptikleri,içimizde açan mor laleler... Bekiroğlu “hitap,muhataba biçilen kıymettir”diyor. Ne güzel yazıyor. Kalemin bir ruhu olduğunu anlayıp,Bekiroğlu ile sevdim.O,kelimelere üfledikçe mest oldum. Okuyan ya çok seviyor, ya yarım bırakıyor. Nesir ile süslüyor. Özeniyor. “Yazmak nasıl ki masraflıysa,emek işi ise, okumakta öyle olmalı” diyor. Kelam ile kuvvet bulan kalemin ağırlığını yolcusu ile paylaşmak ister gibi. Kitaplarında vazgeçilmez olan hattat ve nakkaş gibidir Bekiroğlu. “Kendi içimde kanattığım bir ormanın en ucunda ille de gökyüzünü boyamam,nakkaş olduğumdan nakkaşlığımdan.” Öyle güzel yazıyor, ince ince düşünüyor,yazdıklarını ustalıkla nakş ediyor ki,zarif bir motif gibi... Yakalara iliştirilmiş küçük bir broş gibi. Hatırası çok olan. Ya da “Kullanmaya kıyamadığımız yadigâr kalan kibar bir fincan gibi,hep dolu.” Kelimelerin üzerinde eğreti durmayışı,maddeden çok manaya yönelişi,güzellikleri ön planda zikretmesidir. Ah... yeni bir roman ile yine coşsa gönüllerimiz. Okuyunuz efendim. Güzellikleri ön planda tutabilmek için. Bolca betimleme seviyorsak,kelimeler anlam bulsun istiyorsak. Muhabbetle. Son olarak birkaç sevdiğim cümlelerini bırakarak keyifli okumalar temenni ediyorum. :) *söz nefesti oysa. nefes hayattı. ne olurdu bir kez ağızdan çıkan sözün geri dönüşü olsaydı. gök kubbeye zerreler halinde ve sonsuza değin dağılan harflerin gösterdiği sesleri toplamak, ne olurdu sözü geri almak, mümkün olsaydı. *oysa güvenin sınanmaya,denemeye tahammülü yoktu, bunu da çok sonraları, pervaneler gibi ateşe düşerken öğrendim. *Sır saklamak bana mahsustu. Taşlar ve sular konuşurdu,ben konuşmazdım. Lakin içimdeki Ummanı tutamadım. Önce sızdırdım,sonra taşırdım. *Ey kalem,ne çok yazdın. Bazen acı bir kahvenin köpüğünü tutturmak kadar zor oldu iki harfi hecelemen,bazen için öyle yandı ki tutmak istediklerini bile kendine saklayamadın.
Mor Mürekkep
Mor MürekkepNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 20211,842 okunma
··
1 artı 1'leme
·
113 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.