"Feminizm cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir.
Feminizm budur işte; herhangi bir cinsin toplanma alanı değil de her iki cinsin sömürüsüne engel olma uğraşıdır Feminizm.
Yazarın objektif olması ve basit bir dille Feminizm düşüncesini ayrıntılara inerek anlatması cidden çok guzel olmuş, bazı kitaplar var ki anlaşılmak dahi istenmediğini bas bas bağırıyor o kadar yoğun terimler, bilinmesi gereken kuramcıların özellikleri ile donanımlı olduğunu hissettiren lakin alt sınıflara hitap etmeyen o kitapları okumayı pek istemiyorum; çünkü yazarın da değindiği gibi Feminizm akademik çevre kadınları arasında sıkıştırılmış, yalnızlığa terk edilmiş belki de bu yüzden istenilen etkiyi hiçbir zaman gösterecek boyuta gelememiştir.
Feminizm savunucularına bakın çoğu akademik alanda ilerlemiş bireyler halbuki Feminizmin savunucuları ilk başta çocuk yaşta zorla evlendirilip tecavüze uğrayan, aile onayı ile resmi veya dini farketmeden bir nesne olarak dağıtılan kadınların ilk başta savunması gereken bir alan olması gerekirdi, yazar buna şöyle değiniyor:
"Başta imtiyazlı beyaz kadınlar olmak üzere çoğu kadın, mevcut toplumsal yapı içinde ekonomik güç kazanmaya başladığında devrimci feminist anlayışı zihninden sildi. Bu anlamda, devrimci feminist düşüncenin en çok akademik çevrelerde kabul görmüş olması ise ironikti. Bu çevrelerde devrimci feminist teori geliştirildi, fakat neredeyse hiçbir zaman halka açılmadı. Zamanla etrafımızdaki okuryazar, iyi eğitimli ve genellikle de maddi anlamda imtiyazlı olan kişilere mahsus bir söylem haline geldi ve hâlâ da öyledir."
Devrimci bir Feminist teorinin varlığından bahsetmek için tüm topluma ulaşabilir hale getirilmesi gerekir bunu nasıl yapabiliriz peki? yazara göre:
"Dünyanın dört bir yanında, feminizmin sözünün yayılmasını sağlayan reklam panoları kurulmalı; dergilerde, otobüslerde, metrolarda, trenlerde, televizyonlarda reklamlar ve tanıtımlar yayımlanmak. Bugün henüz o noktada değiliz; fakat feminizmi paylaşmak, hareket adına herkesin aklına ve yüreğine seslenmek için yapmamız gereken budur. Feminist değişim halihazırda yaşamlarımızı olumlu yönde etkilemiş bulunuyor. Ancak feminizm hakkında duyduğumuz her şey olumsuz olunca, onun olumlu yönlerini de görememeye başlıyoruz."
Tabii bu günümüzde de hala gerçekleştirilebilecek bir alan değil çünkü iktidar ve sağ kolu olan medyanın gücünün kırılması gerekir, okutarak feminizm bilinci tabii ki arttırılabilir lakin Devrimci bir teori haline gelmesi ancak güç odaklarının vereceği bir destekle sağlanabilir ve bu sömürü düzeninde, bu nefret çağında yayılmak istenen en son şey feminizm olur."Vizyoner feministler erkekleri de hareketin içine çekmek gerektiğini daima anlamışlardır. Hepimiz biliyoruz ki dünyadaki tüm kadınlar feminist olsalar da, erkekler cinsiyetçiliklerini sürdürdüğü müddetçe yaşamlarımız kısıtlanacak ve toplumsal cinsiyetler arasındaki savaş hali bir norm olmaya devam edecektir. Erkekleri mücadelede yoldaş olarak görmeyi reddeden, şayet erkekler feminist politikalardan herhangi bir fayda görürse kaybedenin kadınlar olacağı gibi akıldışı korkular besleyen feminist aktivistler, hatalı bir şekilde, toplumun feminizme kuşku ve küçümsemeyle yaklaşmasına katkıda bulunmuş oldular. Erkeklerden nefret eden kadınlar zaman zaman, erkeklerle yaşadıkları sorunlarla yüzleşmek yerine, feminizmin ilerlememesini tercih ettiler. Erkeklerin feminizmin bayrağını ellerine alıp ataerkiye meydan okuması acil bir ihtiyaçtır. Gezegendeki yaşamın devamı ve güvenliği feminizmin erkekleri harekete çekmesini gerektiriyor."
Kitaptaki en kritik noktalardan biri de bu bana göre. Feminizmi aşırı uçlarda yaşayan bazı teorisyenler ve onları takip eden kitleler farkında olsun ya da olmasın cinsiyetler arası uçurumu arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bilinçli insanların yapması gereken şey kadın erkek cinsi demeden varolan şiddet ve ayrımcılığı gidermek için elden geleni yapmak, illa sokaklara çıkıp eylem yapmak gerekmiyor yazdıklarımız, okuduklarımız ve konuştuklarımız toplumun istediğinin dışında olduğu sürece doğru bir yoldayız demektir, çünkü bizi tuzağa düşürenler en başta siyasiler ondan sonra onların medya kanatları, kapitalist temsilcileri ve en önemlisi bir uyanış ruhuna aykırı olan içi boş eğitim sistemlerine karşı mücadele etmek zorundayız..
Bell Hoks'un bu konu için bir tespitine de yer verirsem:
"Her sınıftan genç erkeğin aile üyelerini, arkadaşlarını ve okul arkadaşlarını vahşice Öldürdüğü durumlarla karşılaşıp toplumumuz bunlara tepki vermeye davet edildiğinde, söz konusu kavrayış noksanlığı hepten su yüzüne çıkıyor. Kitle medyasında herkes bu şiddetin neden ortaya çıktığını soruyor, ama kimse bunu ataerkil düşünce sistemiyle ilişkilendirmiyor."
Ülkemizde her gün süregelen kadın taciz, tecavüz ve katliamlarının oluşturduğu kitle tepkisine baktığımız vakit bu durumu daha iyi kavrayabiliriz. Erkek şiddetinin sanki bar olan bir haklılık, kadınının da bu konuda mutlaka bir hatasını arayan, toplum mühendisleri bir bilincin oluşmasının önündeki en büyük engellerdir.
Kitabın önemli gördüğüm bir bölümünü daha paylaşmak istiyorum:
"İster kadın olalım ister erkek, hepimiz, doğduğumuz andan itibaren toplumsallaşma vasıtasıyla cinsiyetçi düşünce ve eylemi kabul etmeye yönlendiriliyoruz. Bunun bir sonucu olarak, kadınlar da erkekler kadar cinsiyetçi olabiliyor."
Çarklar hep bu yönde işliyor cinsiyet rolleri bazıları tarafından belirleniyor ve kadına "yüce" "kutsal" bir görev sayılan "ev hanımlığı" uygun görülüyor ve binlerce yıldır kadınlar da buna uysal bir şekilde boyun eğen köleler olarak "anneden kıza" olacak şekilde eğitiliyor acı olan taraf ise 21. Yüzyıl olmasına rağmen hâlâ aynı sistem işliyor ve hâlâ kadınların büyük bir çoğunluğu uysal bir şekilde kabullenip yazgısına boyun eğiyor.
Erkeklerin çoğu ise tesadüfi olarak doğdukları cinsten başka bir farkları olmadığı kadın cinsini aşağılamaya devam ediyor, Ataerkil düzen ile ufaklığından beri sömürülmeye ve gücünü sevgide, akılda aramak yerine; kaslarında, iriliğinde aramakta ve insani tarafı yerine hayvani taraflarını sergileyerek hayat döngüsünü tamamlamakta.. yapmamız gereken en önemli şey kendimizin ne kadarının kendimize ait olduğunu sorgulamak, bize dayatılan ve kabul ettiğimiz fazlalıkları atabilmek ve tek bir şeyi savunmak o tek bir şeyi de bize Ahmet Cemal söylesin:
"Bütün yaşamları savunmayı ilke olarak benimsediğimiz gün, tek tek öldürmelere ve ölümlere karşı çıkışımız hiç kuşkusuz daha etkili ve daha inandırıcı olacaktır..."
Bütün yaşamları savunmak ilkemiz olsun.