Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

594 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
306 günde okudu
Orhan Pamuk, üzerine ne söylesem az, ne söylemesem eksik kalacak, “ne onunla ne onsuz” diyebileceğim, her kitabının müthiş uzun olmasından yada belki de biraz durağan ve sakin olmasından ötürü ortalarına doğru “biraz daha kısaltarak da yazılabilirdi, kalite uzunluk ile ölçülemez.” demek mecburiyetinde bırakan şahsına münhasır yazar. Satırlar akıp geçerken bazen sıkıldığım da oluyor fakat genel havaya hakim olan şey; hayranlık. Bir yazar düşünün henüz ilk romanında üç kuşak bir aileyi tasvir ederken hiçbir karakteri atlamadan karakter ve psikoloji analizi yaparken bunu en ufacık yersiz söz etmeden yapıyor. Ne kitap ama ! Elinizden tutup o dönemin Nişantaşı’na götürüp bırakıyor sizi. “Yaşa ve gör.” diyor bir nevi. Bir filmi seyreder gibi. Cevdet Bey ve Oğulları.. Sussam kendimi böyle bir değere bir iki güzel şey eklemeden bıraktığım için kendimi kederli hissederim. Söylesem nasıl anlatılır ki bu hislerim. İşte böyle başlıyor analizimin ilk satırları. Bu kitabı okumak da anlatmak da hayat gibi yavaş yavaş alışıyorsunuz. Cevdet Bey. Tek derdi ve bütün hayali kuşaklar boyunca anlatılacak destansı bir aile değil de birbirine sımsıkı kenetli belki herkesinki gibi bir aile kurmaktı. Bu başka bir şey bilmeyişinden değil, hayata tutunduğu tek şey bu olduğundandı. Manevi boyutuna bakarsak belki de gerçek bir aileyi hiç göremediğinden, bir şeylerin hep eksik yaşanıyor oluşundan da olabilirdi tek hayali için canını dişine takması. İnsanlar onu ne kadar yadırgasa da, belki de önceleri henüz sevmediği Nigan hanımla sessizce evlenivermişti. Peki bu evlilikte bir paşanın kızı olmasının rolü neydi ? Takdir edersiniz ki çoktu. Şanı yürüsün istemişti Cevdet Bey. Ailesi sonsuza dek onun ismiyle yaşasın, herkes gıpta ile baksın istemişti. Bayram sabahlarındaki o ritüeller bozulmasın, ne yaşanırsa yaşasın o masanın etrafında yemek yenirken unutulsun istemişti. Zamanla eskise de unutulmamıştı o adetler.Henüz ortada bir aile yokken yaptırmıştı iş yerine o tabelayı “ Cevdet Bey ve Oğulları”. Buradan belliydi o bu aile için kendini bile yok sayacaktı. Sessizliğe gömecekti diğer her şeyi. Hayatı olacaktı ailesi. Peki başardı mı ? Onun tek hayali oluşu, oğullarını mutlu olmaya yetti mi ? Sevgisini yeterince anlatabildi mi ? İşte bu sorular roman boyu tartışmak mecburiyetinde kalacağınız sorular olacak. Bir kuşak biterken burukluğu bir tortu gibi hissedeceksiniz kalbinizin kuytusunda.Çünkü Cevdet Bey bu romanda yaslanacağınız koca çınar olacak. Her şey ona bağlı ve her şey ondan bağımsız. Nigan Hanım.. Tam da döneminin kadını. Geleneklerine ve ailesine olan bağı sonsuzken “Elalem ne der?” sorusunu bir an olsun aklından çıkarmayan, çocukları için her şeyi yapacak güçte iken bazen hiçbir şey yapmayan bazen de dünyaları onların ayaklarına seren Cevdet Beyin hayallerinin en sağlam kahramanı Nigan. Osman.. En büyük oğul. Hayallerin mirasçısı da diyebiliriz ona. Bir aile olmanın ilk ümidi, ilk adımı. Belki de tüm bu sebeplerden ötürü çıkamamış kendi kurallarının dışına. Sorumlulukların ağırlıklarıyla yok olmuş belki de. Her şeyi en ince detayına kadar düşünüp yapması gereken evlat o. Karısıyla mutlu bir yuva sürdürüyormuş rolü yapmak mecburiyetinde bırakılan ve karısını aynı ölçüde sevmeyen. Mecburiyetler onu sevgisizliğe itti deseydik eğer çok doğru bir ifade olabilirdi. Belki de en büyük evlat olmasa gidecek başka bir yolu vardı onun da. Herkes kadar, herkes gibi. Refik.. Çok hayal kuruldu üzerine, çok hayal kurdu kendi üzerine. Sonra.. Sonra Cevdet beyin oğlu olmanın bedelini ödedi. Kendi hayatıyla. Evlendi. Mutsuz bir kararın üzerine mutsuz bir evlilik. Önce mutlu olduğunu sandı. Herkesin bakışlarına inat gülümsedi. Onunla alay eden ve yaptığını yanlış addeden dostlarına rağmen. Bir gün durdu ve düşündü “ Bu hayatta ne yapmalı.” İşte bu bütün yaşantısının dönüm noktası olan soruydu. Herkesin sorması gereken. Ömer.. Bir yuva kurmanın saadet getirmeyeceğini en iyi bilen ama kendi bile fark etmeden Cevdet beyin yolundan giden Ömer. Refik’in en yakın arkadaşı belki de en uzağı. Hayatın içinde oradan oraya savrulurken varoluş sancıları yüzüne vuracak ve siz onun ağlayacağı bir omuz olma isteği duyacaksınız okuduğunuz her satırda. Ahmet. Üçüncü kuşak Cevdet Bey torunu. Resimleriyle hayata tutunmaya çalışırken kayıp düşen ama düştüğü yerden usulca kalkan Ahmet. Hiç vazgeçmedi. Onun için söylenecek en kıymetli şey bu olsa gerek. Ne sevmekten ne davadan. Üç kuşağı anlatarak tüketmek istemeyeceğim sizlere lakin koca bir devrin başladığı gibi ihtişamıyla kapanmayacağına tanık olacaksınız. Onların gülüşlerine, yanlış kararlarına, en mutlu anlarına,akıl almaz sevgilerine, yalnızlıklarına ve pişmanlıklarına. Bazı yerler “Bir aile nasıl olmalıdır?” sorusunun cevabı iken bazı yerler “ Bir aile nasıl çöker?” sorusunun cevabını sunacak bütün çıplaklığıyla. Yer yer durağanlaşan ama yine de aldığınız tadı hiç bozmayan bu eser yazıldığı döneme vurduğu damga gibi okuyan herkesin de gönlünde bir mühür olarak kalacaktır hiç şüphesiz. Bir aile kolay mı kuruluyordu ? Bir baba evlatlarına her şeyi verebilir miydi ? Çocuklarımız bizim hayallerimizin kurtarıcısı mıydı yoksa biz hayal dünyamızdan artık çıkmalıydık ? Bu ve bunun gibi binlerce sorunun cevabını bulmayı ümit edenler için işte devasa bir başucu kitabı daha.. Orhan Pamuk okumak için müthiş bir sabra ve kitap sevgisine muhtaçsınız. Hep diyorum ya “Ne onunla, ne onsuz.” Bazen iyi ki, bazen keşke ama çok güzel.
Cevdet Bey ve Oğulları
Cevdet Bey ve OğullarıOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20235,8bin okunma
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.