Gönderi

Duvar duvara bitişik bu iki komşudan başka hemen bütün mahalle, kıtlığın insafsız, devasız, çaresiz elemiyle yanıyor, kavruluyordu. Bu iki müreffeh, kibar aile reis­ lerinin isimlerini süsliyen (Hacılık), (Hafızlık) ünvanları bir müddet birer (paratoner) gibi kendilerini dediden kodudan, düşmandan, kem nazardan korudu. Biri peygam­berimizin mezarına yüz sürmüş mübarek bir hacı, diğeri Allahın kitabını nakşetmiş muhterem bir hâfız-ı kelâm. Bunlardan hak ve insaniyete mugayir ne zille sadır ola­bilir?. Evet, efendüer, bir. müddet takdisi vacip bu iki unvanın temin ettiği hürmetle yaşadılar; lâkin gitgide mahallede açlık arttı. Herkes zar zor kendi yağiyle kavrula­ bilirken şimdi kimsenin ne yağı kaldı, ne suyu., ne sebili... Çazırtı başladı; tenceresini, sahanını, halısını, mangalını satanlar sattı; şimdi nöbet iç çamaşırlarına, dona gömle­ğe kadar geldi. Zaruretle bunalan bazı aileler, hasta ev­lâtlarını, analarını, babalarını, kardeşlerini açlığın, ölümün aman vermez pençelerinden kurtarmak için her gün en lüzumlu eşyadan birini götürüp haraç mezat satıyorlar ve ancak o günün gıdasını pek eksik olarak tedarik edebili­ yorlardı. Okkası elliye-çıkan sütün yevmiye yüz dirhemciği temin olunamamak yüzünden ne yavrular, ne hasta­lar ölüyordu...
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.