Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

- Otlaklar her ne kadar Şaman geleneği içinde ortak yönetim ve denetime tabiyse de; “Aslında fiilen zengin sürü sahiplerinin, bozkır aristokratlarının tasarrufu altında bulunmaktaydılar. “Bu ise yeterli geçim olanaklarına sahip olmayan göçebelerde tepki ve arayış nedeni olurken, aristokratlar açısından ise, halka karşı özel mülklerin garanti altına alacak bir değerler sistemi arayışı üretiyordu. Şamanizm ve Gök Tanrı inancının , gelir farklarının artışına kapalı olan niteliği ise aristokratların din arayışını daha da yoğunlaştırıyordu. Bu sınıfsal ayrışma sürecine eşlik eden diğer faktörse , artan nüfus ve büyüyen obaların neden olduğu ganimet, yağma ve yayılma gereksinimiydi. Toplumun iç sınıf ayrımlarının üstünde ortak bir gereksinim olarak talancılık , egemenlere , biriken sorunları bu yolla çözerek alt sınıfların kendilerine yönelen tepkileri ekarte etme olanağını da beraberinde getiriyordu. Artık Şamanizm‘i bırakmanın ve sınıflı toplumu bir yaptırım haline getirecek yeni bir dini kabullenmenin vakti gelmişti. Tam bu noktada, özellikle 9. ve 10. yüzyıllarda Orta Asya ‘ da tipik feodal özellikler edinmiş olan İslamiyet , bunun için biçilmiş kaftandı. İslamiyet‘i ilk kabul edenlerin Siri Derya bölgesinde yaşayan Oğuzlar olması rastlantı değildir. İşte bu tarihsel dönemeçte Türk aristokrasisi, gerek kendi halkı karşısında sınıf ayrımını meşrulaştıran niteliği, gerek yayılma yönelimlerine uygunluğunun yanı sıra , Şii kuşatmasında olan halifenin sunmak durumunda kalacağı geniş olanaklar çerçevesinde İslamiyet‘e yaklaşmaya başladı. Sünni İslam‘ın kılıcı rolüne yakınlık duyan, Salur Kazan'ın ifadesiyle, düşmanı yendikten sonra ‘ kahraman koç yiğitlere çok ülke vermesini‘ bilen, dinamik ve hırslı bir aristokrasinin, gözünü o büyük uygarlığa dikmiş, onu önce yenile yenile sınayıp tanımış ve artık zaafa düştüğünü, meyvenin nihayet dalından koparılmaya hazır hale geldiğini kendi tecrübeleriyle saptamış... Bütün bu koşullar, daha önce ‘Cihan hakimiyeti mefkûresini damarlarında taşımış olmaları mümkün görünmeyen Türklerin önderliğinin , artık maddi zemin itibariyle devlete sıçrama ideali edinmesi ve bu adımı fiilen atması için XI. yüzyılda büyük bir tarihi fırsatın olgunlaştığını gösteriyordu. Türk egemenlerinin bakış açısından onları İslam‘a yakınlaştıran en önemli ideolojik faktör, hiç kuşkusuz; “İslamiyet‘in emrettiği‘ Cihan hakimiyeti mefkuresi‘ ile Türklerin savaşçılık teyamülleri arasında bir münasebetin mevcut bulunmasında“ düğümleniyordu.
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.