Enver Paşanın siyah göz bebeklerinde oluşan koyu bir alev, burun deliklerinin hafifçe oynaması, dar bıyıkları arkasında gizli, anlamı çözülemeyen bir gülümseme, kalın kaşları arasından bulutumsu gibi görünüp kaybolan gölgeler, derin sırlar taşıyordu. Şimdi göz kapakları yarı açık duruyor, sadece yanak adaleleri hafifçe oynuyordu.Öyle veya böyle harp olacak” diye pek umursamaz bir şekilde konuştu. Sadrazamın yüzünün nasıl karardığını görmüştü ama, bu durumda onu hiç kimse lüzûmlu olanı söylemekten alıkoyamazdı.Ayrıca, yeniden yapılanma işleri yolunda gitse de şu anda anlaşmalarla oyalanmanın pek yararı olmayacaktır. Çünkü her tarafta yapılan silâhlanma yarışından, her saat başı bir “Avrupa Savaşı”nın çıkacağı anlaşılıyor. Ben üçlü ittifaka girmemizde bir sakınca görmüyorum...” diye ilâve etti.Konuştuğu sırada vücudu hafifçe gerilerek dikilmiş ve araladığı parmaklarıyla bir daha hiç bırakmak istemiyormuş gibi diz kapaklarını kavramıştı.Talat Paşa; Enver Paşa haklı” dedi. Üçlü itilâf devletlerine bağlanmamız mevzu bahis olamaz. Ama diğer taraftan bir büyük devletle ittifaka da ihtiyacımız var. Düşünüp, hangi anlaşmanın daha faydalı olacağını bulmalıyız. Almanya bizim için itilâf devletlerine karşı güvenilir bir müttefik olacaktır.”Rusya’nın apaçık düşmanlığını da hesaba katmalıyız”! Bu, Said Halim Paşa’nın öfkeli sesiydi. Sanki kendi için değil de, daha çok diğerleri için konuşuyormuş gibiydi.Enver Paşa kısaca gülerek. Açıkça düşmanlık içinde düşmanlık gizlenmiş cazip bir garanti anlaşmasından daha iyidir. Rusya’nın Türkiye’yi tabii mirası olarak gördüğü artık
bir sır değildir. Bu arada elini pek çok anlama gelecekşekil- de kaldırarak; Ya İngiltere..? “Eğer Almanya ile bir ittifak kurarsak, Boğazdaki hasta adamın kim olduğunu bütün dünyaya ispatlarız”
Sadrazam-”— Ya savaş çıkmazsa...” diye karşılık vererek;Enver Paşa sizin görüşlerinizin ekseriyetle katıldığımı bilirsiniz. Ama yine de akıllıca bir tedbir, bana herşeydeıı daha mantıklı geliyor! Biz hiçbir şekilde yeni bir savaşa hazır değiliz. Tarafsızlığımızı korumak zorundayız. Ayrıca bugün burada toplantıya katılmayan Bakanlar kurulunun diğer üyelerinin de düşünceleri de budur.Cevap, üçlü sessiz bir gülümsemeyle karşılandı.Halil Bey, yatıştırıcı bir tarzda: O kadar da değil, hemhazırlıklarımızı yapmalı, hem de tarafsızlığımızı korumalıyız.Askeri hazırlıklarımız yolunda gidiyor. Ama her şey şu anda belli bir ölçüde tahmin etmeye çalıştığımız istikbâlde neler olacağına bağlı. Ben Almanya ile yapacağımız bir ittifakın ülkemiz için en azından daha az tehlikeli görüyorum. Eğer üçlü ittifakın patronluğunda, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye birliğe dahil olamazsa, Bulgarlarla yapacağımız bir ittifak da bizi üçlü ittifaka bağlayabilir. Şimdi Türkiye’yi güçlendirme çabamızda, bizi destekleyip, yabancı güçlerin vetolarına karşı bizi müdafa edebilecek Almanya ile direk bir bağlantı önümüzde duruyor. Kapitülasyonları düşünün, Beyler..! Milletimize kanser gibi acı çektirmesi yetmiyor mu?”blarbiye Nazırı’nın o zamana kadar keyifsiz sesi yeniden etkili olmaya başlamıştı: Yabancıların, ülkemizde vergi vermeden yaşamaları kadar gülünç bir şey olabilir mi? Düşünebiliyor musunuz, gelirlerimizin oniki de. birini tabii bir şeymiş gibi vergi olarak vermek zorunda kalıyoruz? Yüzde sekiz gümrük vergisi vermek zorundayız. Neden? Yabancıların ticaretimizin ve sanayimizin büyük kısmını eline geçirmesi için, kendi okullarını, postahanelerini açmaları için, yani devlet için de devlet kursunlar diye! Bu şartlarda bir İktisadî düzen nasıl yoluna konabilir? Resmî olarak eşitlik olmazsa en büyük hedef olan ve onun için uğraştığımız sar- feltigimiz tam İstiklâle nasıl kavuşuruz?”Said Halim Paşa Protesto edilecek” dedi. “— Bir keresinde Cavid Bey borç alma görüşmeleri için Paris’teyken mâli kapitülasyonların kaldırılmasını dile getirdiğinde büyük bir itiraz ile karşılaşmıştı. Alkol, kibrit, sigara kâğıdı gibi şeyler üzerindeki tekel için bazı tavizler vermiş, kıymetli kâğıtların değerinin onbir’den ondört’e çıkarma gibi ve söz edilmeye değmeyecek bazı küçük şeyler üzerinde bizim yararımıza bir şeyler yapılmıştı. Önce aşama aşama bir geçiş çalışması yapılmaktansa, hepsini bir anda fesli etmek belki de daha iyi olurdu” .“Yabancılara memleketimiz üzerinde böylesine öncelikli haklar verilirken, Osmanlı hükümeti de böyle aşama aşama mı müsamahakâr davrandı.” diye Talat Paşa gürledi. Eğer fesh etmek için şimdi münasip bir fırsat çıkarsa, nezaket gösterisine gerek yok. Değilse, hiçbir zaman güçlü, iç yapısı sağlam, iktisaden bir temel üzerinde yükselen bir Türkiye’yi kuramayız”Enver Paşa inançlı bir şekilde tastikliyordu: “Güçlü bir Türkiye, işte bizim arzumuzun esası. Birlik içinde sağlam bir devlet ve halk varlığının bir kale gibi yapmayı başarmak zorunda olduğumuzu görmeliyiz. İstiklâlimizi ortadan kaldırmak isteyen Avrupa’nın güçlü devletlerinin çabalarım boşa çıkarmak için yeterince güçlü olacağız. Bu fikri gerçekleştirmek için, Almanya ile bir antlaşma yapmaya mecburuz. Başka bir yol görmediğim için bilerek mecburuz diyorum”. Gözleri, alev alevdi...