Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Değer yasası, üretimin genel yasası olarak kabul edilmelidir. Marksist olup bu kabulü reddedenler, kendilerine artık başka bir sıfat bulmalıdır. Üretimin iç bağıntısı, toplumun emek zamanının değişik üretim dallarına belirli ve zorunlu bir dağılımı olarak açımlanmaktadır. Bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için, belirli bir tür ihtiyacın tamamen keyfi nedenlerle iki katına çıkması durumuna bakacağız. Böyle bir durumda, bu ürünlerin üretilmesi için gerekli emek zamanı da iki katına çıkacak ve emek zamanının üretim kolları arasındaki dağılımı değişecektir. Buradan yola çıkarak, emek zamanının üretim kolları arasındaki dağılımının, taleple değişeceği sonucuna varılabilir. Böylece değer bağıntısının da biraz keyfi olduğu düşünülebilir. Gerçekten de ihtiyaçlar büyük oranda keyfidir. Halbuki, yasa kavramı keyfiyetle bağdaşmaz. Açıklama basittir. Üretimin iç bağıntısı, ihtiyaçların verili olduğu koşullardaki zorunluluğu anlatmaktadır. Zaten her durumda bir yasallığı ayrıştırmak için çok sayıdaki parametre sabit kabul edilmek durumundadır. İhtiyaçlar keyfi bile olsa, ihtiyaçların ne olduğu ortaya konduktan sonra, emek zamanının dağılımına bakıldığında geriye değer bağıntısı kalır. Zaten ürün başına gerekli emeğin değişmemiş olması, değer bağıntısının korunduğunun göstergesidir. Kısaca yasa kavramına ilişkin bir bilinç bulanıklığına da değinmeliyiz. Bilim hem toplum için hem doğa için yasallıkları ortaya çıkarmaya çalışır. Bu sayede nesnesini bütünsel olarak anlama imkânı edinir. Yasa insanın öznel iradesinden bağımsız durumları anlatır. İnsan, bunların bilgisine erişebilir. Ama etkileyemez. Eğer etkileyebiliyorsa bahsi geçen şey yasa değildir. Değer yasasıyla ilgili ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla değer yasası, yasa olarak görülmemektedir. Yasanın etkinliğini artırmak, kırıntılarına varıncaya kadar yok etmek, bir devrim yoluyla geçersiz kılmak, yasanın bir teknik olarak kullanılması, yasanın lanetlenmesi, yasanın planlamanın kontrolüne girmesi, hep insan iradesine bağımlı bir şeyden bahsedildiğini göstermektedir. Bütün bunlar ya yasa kavramının yerli yerine oturtulamaması ya da değer yasası diye bir şeyin gerçekte var olmadığının gizlenmiş itiraflarıdır. Halbuki, insan yasaları kendi iradesini bunlara uydurmak için arar. Tam burada sözü Stalin’e vermekte yarar var: “Marksizm, -ister doğa yasaları, ister ekonomi politik yasaları olsunlar- bilim yasalarını, insan iradesinden bağımsız olarak etkilerini sürdüren, nesnel süreçlerin yansımaları olarak anlar. Bu yasaları keşfetmek, tanımak, incelemek, onları eylemlerimizde hesaba katmak, toplumun yararına işletmek mümkündür, ancak bunları değiştirmek ya da yok etmek mümkün değildir. Hele yeni bilimsel yasalar oluşturmak ya da yaratmak tamamen olanaksızdır.” Elbette Stalin sadece değer yasasına ilişkin olarak böyle konuşmuyor. O ekonomi-politiğin yasalarının nesnel niteliğini, bunların insan iradesinden bağımsız oluşunu birilerine anlatmaya çalışıyor. Zira karşısında bu bakımdan aşırı uçlarda yer alan sayısız kadro bulunuyor. Günümüzde, yani Stalin’in artık pek önemli olmadığı koşullarda, karşı sözlerin daha baskın olmasında şaşırtıcı bir yan bulunmuyor. Ancak Marx, Engels, Lenin tarafından söylenmiş sözler var. Marksizm kulvarı içerisinde yer alanlar bahsi geçen yasalar söz konusu olduğunda cepheden karşı durmuyorlar. Yine aynı otoriteler tarafından savunulmuş fikirlere yaslanarak yanılgılarını sürdürmeyi başarıyorlar . Elbette tüm Marksistler tamamen aynı görüş açısı içerisinde yer almıyorlar. Ama onların aralarındaki farklar burada bizi pek ilgilendirmiyor. Biz ortak yanılsamalarla ilgileniyoruz.
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.