Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ölüm Risalesi
Damla damla oluşuyor hayat Ölüm kımıl kımıl Duymak kolay Anlatmak değil Her an Farkındayım Az az öldüğümün Bilincindeyim doğan ayın Eriyen karın akan suyun Ve usul usul tükenen zamanın Tekrarlayıp duruyor saat Vakit de mahluktur İşliyor kalbim Eskiyor saçlarım Ve gözlerimin en ince hücreleri Okuyorum hayatı Toprağın üstünden çok Altındakilerle var olduğunu Toprak Ölüme aç Ölüme muhtaç Hayat Ölüm muhakkak Ve ölüm mutlak Tek kapısıdır ölümsüzlüğün Ölümle tanıştıktan sonra anladım Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın Kesitler Mahlukta devinen Gürül gürül bir ırmaktır ölüm Babalar ölür Dolaşır eli ölümün Saçlarında anaların oğulların Analar ölür Kök salar hasret yüreklere 'Bir evlat pir olsa da' O zaman anlar ancak neymiş öksüzlük Oğullar ölür Bir kafes olur ölüm Ana kalbi bir kuştur Azad kabul etmez Sevgililer ölür Bir hicret olur ölüm Bir sıla Mesela arkadaşlar Arkadaşlıklar vardır okullarda Bakarsın biri gelmez bir gün Ve artık hiç gelmeyecektir Simsiyah bir gölge düşmüştür adeta Bahçeye koridorlara sınıflara Bir fısıltı dolaşır dudaklarda Kimi kirpikleri ıslak Çökmüş bahçenin tenha bir yerine Elinde bir çöp resmini çizer toprağa Anıların Kimileri öbek öbek toplanıp Çaresizliği dile getirirler anlamsız sözcüklerle -Nasıl olur daha dün beraberdik -Salıncakta İki Kişi'yi izlemiştik daha dün nasıl olur -Geçen pazar kırlarda dolaşmıştık ''Göçmen kuşlar yerli kuşlardan daha mutlu olmalılar Hayatı dolu dolu yaşıyorlar'' demişti unutamıyorum Sonra bir mezarlıkta Bir çukurun başında Bir kapının ağzında Herkes susar Konuşur ölüm Ve sürer hayat. Bazan bir tekerlek altında Ansızın gelir ölüm Apansız biter sınav Bir elektrik kesilmesi gibi Kesilir tulu emel Bazan ölüm vardır Ölümden önce gelir Mesela bir hapishanede bir hücrede yaşanır Sorular hep yanıtsız kalır orada Sadece konuşan rüyalardır Yahut hayaller suskun duvarlarda Gözler kabul eder parmaklar kabul eder Ama beyin hep umuttan yanadır Bazan akan bir film şeridinin Tek kare donan bir fotoğrafı gibidir Ölüm Karşıda bir manga asker Gözler namluların karanlık ağızlarını görmez de Takılıp kalır masmavi gökyüzünde Asılıp kalmış bembeyaz bir buluta Ölümden uzak ölümler vardır Gazete ilanlarında rastlanılan Dünyaya bağlılığın zavallı Ve muannit Bir belgesidir Daha çok kalanlara ait. Bir de bir örümcek ağının ortasına düşmüş Bir sineğin titrek bacaklarında seyretmiştim ölümü Ölümler vardır: Can kuş gibi uçar gider Bir martının süzülüp Kaybolması gibi maviliklerde Bir PortreEngin sakin berrak bir denize Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır Nasıl yürürse insan Sokrates öyle yürüdü ölüme Tilmizleri ağlaşırken O vasiyet ediyordu: -Asklepyos'a bir horoz borçluyuz Unutmayınız. Ne tuhafsınız dostlar Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye Yükselmek varken ölümsüzlüğe İnancına sahip olmak İnsan olmanın şartı Kölelikler içinde en onulmaz kölelik Hayatın ölümcül yanına Takılıp kalmak değil mi? İlkin ayaklarında duydu Sokrates Zehirin soğukluğunu Ve yavaş yavaş ölüm Yükseldi göğsüne çenesine Dudaklarında donan son bir tebessümle Bir işaret taşı da böylece Sokrates dikmiş oldu ölüme Ölümün SesiÖlümden bir işaret var her şeyde Ölümün sesini duyuyorum şarkılarda türkülerde: -Kışlanın önünde redif sesi var Namluların ucunda ölümün sesi! -Bir ay doğdu geceden oy oy Karanlığın ağzında ölümün sesi! -Erzurum dağları kan ile boran Vadilerin koynunda ölümün sesi -Ezo gelin durmuş bakar yollara Umudun ardında ölümün sesi! -Bir ihtimal daha var Umuddan da öte ölümün sesi! Kendi Ölümüme Ait Bir Deneme Bir gün öleceğim biliyorum Bunu her an ölür gibi biliyorum Anamın yüreğinde bir kor Ölene dek sönmeyecek bir ateş Kımıldanıp duracak hep Karım bomboş bulacak dünyayı -N'olurdu birlikte ölseydik, deyip duracak Oysa insan yalnız ölür Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak Kızlarımın gırtlaklarında bir düğüm Bir süre kaçacaklar insanlardan Boşluğa düşmüş gibi bir duygu içlerinde Sonunda onlar da kabullenecekler öylesine Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar -Yaşayıp gidiyorduk yahu Ne vardı acele edecek! Diyecekler Biliyorum yaklaşıyoruz her an Biliyorum oruçlu doğar insan Ölümün iftar sofrasına Son Söz Ve zaman döne döne Gelmişti başlangıç noktasına İlk yaratılış düğümüne Mahlukatın var olduğu Yüzüsuyu hürmetine Evrenin Efendisinin Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine. Hayatın menbaı Merhametin son durağı Madeni, muhabbet ocağının Ateşler içindeydi Yatağında. İltica etmişti sanki Kainat Kutsal tenine Hayata şafak olan alnında Ter taneleri Her biri insanlık çilesinden Bir haberdi sanki Bir an oldu Aralandı gözleri Sonsuzu kuşatan bakışları Süzdü ciğerparesi Fatıma'yı Süzdü tek tek çevresindeki Can dostlarını Kıpırdadı dudakları, dedi: -Ebu Bekir kıldırsın namazı Sonra daldı daldı uyandı Son defa aralandı Bakışları Yöneldi bir noktaya Karar kıldı bir noktada Ve dedi: -Merhaba ey refik-i ala!Olacak oldu Akıllar kamaştı Kalpler tutuştu Feryat ve figan gökleri tuttu Çekti kılıcını Faruk olan Sıçradı orta yere: -Kim derse ''O öldü'', öldürürüm! Ayrılık ateşinden Ateşin şiddetinden Sanki bendler çözülmüş Felekler çökmüştü Şuur tutuşmuş Akıl iflas etmişti. Sonra Sıddıyk olan Yetişti geldi Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye Mağarada arkadaşına Hicrette yoldaşına Sonra baktı çevresine Mahşerden önce mahşer hali yaşayan Ashabına Aline Ebu Bekir dedi: -Ey nas, susun! Kim ki Resulullaha tapmaktadır Bilsin ki Resul ölmüştür Kim ki Allaha tapmaktadır Bilsin ki Allah ölmez Hayy ve Layemuttur Ey nas, susun! ''İnna Lillah ve inna ileyhi raciun'' Sonra eğildi sevgilinin yüzüne Sürdü bulutlanmış gözlerini O güzellikler ülkesine Baktı baktı ve dedi: Hayatında güzeldin Ölümünde güzelsin Öldün Bir daha ölmeyeceksin ERDEM BEYAZIT
··
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.