Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

248 syf.
9/10 puan verdi
"Dünyadan mı sıkılıyorum ne? Dünyayı ben yaratmamıştım, hiçbir şeyi değiştirmek elimde değildi. İşte bundan ötürü sıkılıyorum galiba." Selçuk Baran, başka bir yazarın tavsiye kitapları ile denk geldiğim bir yazardır ama hangi kitapta hangi yazar sayesinde bilemeyeceğim bazen notlar almayı ihmal ediyorum ama okuyacaklarım listesine ekleyince kaybolmuyor o yazar, o günkü araştırmalarım ile sezgilerim kendime çok uyumlu bir yazar bulduğumu söylüyordu o yüzden satışta olan kitaplarının hepsini topladım beş taneler ve ilk olarak Bir Solgun Adam ile başladım... Selçuk Baran'ın 11 kitabı önceden, biri de Şubat 2020 de yayına sürülecek olan toplamda 12 kitabı var. Sitede okunma sayısı 540, 450'si çevirdiği kitabı kalanlar kendi kitaplarının sayısı.. beni takip edenler fark etmiştir ki çok okunan kitapları az okuyorum ve okusam dahi onlara inceleme yapmıyorum o kitaplar için söyleyecek sözü bulunacak kişi sayısı epey fazla ben kıyıda köşede kalanlarla epey bir mutluyum.. Bir Solgun Adam kitabı beş bölümden oluşuyor bazı bölümleri Solgun Adamımız Mehmet Taşçı'nın anı defterinden bazı bölümleri gözlemci bakış açısından okuyacağımız yüzü solgun bir adamın hikayesi... Mehmet Taşçı eski bir banka memuru, kendi iç dünyasında yaşayan, kurulu düzene yabancı olan bir adam, elli yaşında bankadan emekli olup evini, eşini, kızını bırakıp Dürnev Hanımın çatı katındaki odasında yaşamaya başlayan her şeyi tanrıyı bile boşvermiş biri... On yıl Dürnev Hanımın yanında kaldığı süre boyunca hep okuyan, vaktin çoğunu odasında geçiren onun haricinde kendi yaşıtı sayılan birkaç arkadaşı olan biri. O arkadaşlarını da pek tanımaz on yıldır bir arada olmalarına rağmen aralarındaki bu yabancılık duygusunu da birbirlerine yalan söylememelerine bağlar çünkü yalansız bir insan çok sade ve anlatımı çabuk tükenen bir varlıktır Mehmet Taşçı'ya göre.. Günümüzde Mehmet Taşçı ile aynı duyguları paylaşan yüzbinlerce insan var lakin onun gibi alıp başını çekip gidebilen insan sayısı pek nadirdir, şu elalem ne der ya da arkaya dönüp bakınca gördüğümüz bağlardan, alışkanlıklardan vazgeçememe korkusu bizi ayaklarımızın dibinde kalacak şekilde sabitler ileriye doğru hiçbir adım atamayız.. Bu durumu şöyle ifade eder Solgun Adam: "Elinden gelse, kuş olup bulutlara doğru kanat çırpacaksın. Ne var ki, kaldırımlara çakılısın işte." Çakılı olmayan kaç kişi var o kaldırımlara... Günü gelince alıp başını gitmek, on yıl kaldığı Dürnev Hanımın yanından bile çekip gitmek, gitmek lakin geri dönmemek üzere gitmek birkaç denemesinde bunu başaramaz Mehmet Taşçı dönüp dolaşır Dürnev Hanımın çatı katındaki odasına geri gelir o odası denizi gören ufak bir odadır aslında orada mutsuz değildir lakin o hiçbir şeyi beklenmeyen bir insan ve hiçbir şey beklemeyen bir insan için on yıl çabuk geçer der Mehmet Taşçı o yüzden in yılın sonunda çekip gider yollarda olmak toprağa dokunmak olduğu her şeyin dışında var olmak ister çekip başını alır gider... Bir arkadaşının Tanrı inancını sorgulaması ve var olan her şeyin bir tanrı inancına bağlantılı olarak gelişeceğini savunması üzerine Mehmet Taşçı şöyle cevap verecektir: "Yani Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu benim yaşayışımı -ne demiştiniz demin- dünya görüşümü, umutlarımı falan değiştirmez." Bir alıntı daha ile bağlarsak: "Bize ne öğretmişlerdi ki.. Yığınla aptallık. Öyle ki, onlara başkaldırmakla bile bir yere varamıyordu insan." Hayatımızda var olan bilgilerin, öğretilerin, inançların hangisi bize ait ve hangisini kendimizi tanıdığımız için benimsiyoruz çok düşünen, çok sorgulayan bireyler bile öğretilen bu yığınla aptallığa dahi boyun eğiyor çünkü birey olarak yapacaklarımız her daim sınırlı olacaktır ve toplumun balyozunu daima kafamızın üstünde hissedeceğiz paylaştığım ilk alıntıya dönerek pekiştirmek istiyorum: "Dünyadan mı sıkılıyorum ne? Dünyayı ben yaratmamıştım, hiçbir şeyi değiştirmek elimde değildi. İşte bundan ötürü sıkılıyorum galiba." Hiçbir şeyi değiştirmek elinde değildi Mehmet Taşçı'nın o yüzden alıp başını gitti kimseyi tanımadığı ve kimsenin onu yargılamadığı sistemin çarkında ezilmediği bir sürgün hayatını seçti o sürgün hayatında dahi mutlu olamayacaktı çünkü hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilen ve inancını kaybeden insanlar dünyanın neresine giderlerse gitsinler bencil bir huzur arayışı sayesinde mutluluğu yakalayamazlar sadece boşvermişlik duygusunun verdiği zihinsel rahatlığa kavuşabilir. Yetmişli yıllarında olan Dürnev hanıma bir dakikalığına kulak verelim: "Ama gençlere yazık... Ne biçim bir dünyada yaşayacaklar? Biz hiç değilse bir ara sevinmiştik. Onların sevinecek zamanları olacak mı dersiniz? İyi ki çocuğum yok." Dürnev belki de söz arasında kurdu bu cümleyi ama iyi ki çocuğum yok diyebileceğimiz kadar kötü bir dünyada yaşadığımız konusunda uyardı bizi hem de bu kitabın yazıldığı 1974 yılında şuan dünya çok daha kötü ve gençler adına evham yapmanın çok daha elzem olduğu bir çağdayız.. "Kısacası ilk adımı atmadan önce, insan her şeyi başarabileceğini sanıyor." diyor Taşçı ama artık o başarı duygusu o kadar uzak ki adım atma hevesi de silindi gitti içimizden. Elde kalan boş emekler, onur kırıklıkları bunu sağlayanlar da kurulu düzenin insanları... Mutlu olmak gayet tabî, insani bir duygu ama katıksız bir mutluluk da belli bir zeka ve düşünme becerisinin altında olan ve körü körüne kendinden başka kalan her şeye bağlanan insanların erişecek olduğu bir duygu... Bize düşen şey ise bu son alıntı işte: "Ne bileyim ben, düşünmek istemiyorum. Aklımı kaçıracağım neredeyse."
Bir Solgun Adam
Bir Solgun AdamSelçuk Baran · Yapı Kredi Yayınları · 2010822 okunma
··
1.067 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.