Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Savaş Sanatı
Akdeniz’e kıyı bir sahil kasabasında deniz kenarına vurmuş üç yaşlarındaki kaçak mülteci çocuğu gördüğümde ilk aklıma kınalı kuzum gelmişti,üzerinde kırmızı kazak siyah pantolon ayakları çıplak yüz üstü sağ tarafına yatmış dalgaların arasında uyuyan kuzum,benim evladımda bu şekilde uyudu yıllardır.Acaba nefes alırken zorlanırmı endişesiyle gece saat kaç olursa olsun odasına dalıp sırt üstüne çevirmeye çalışırken uyandırmama korkusunu babalığın verdiği o heyacanı nasıl anlatayım,sanki benim kuzum orada yatan,ona bu şavaşın acımasızlığını anlatmak,neden ülkeni terk edip buralara geldiğinin hesabını sormak sımsıkı sarılıp bağrıma basıp saçlarını okşamak kokusunu ruhumda hissetmek hüngür hüngür ağlamak istiyorum.Doya doya karışsın göz yaşlarım engin denizlere,sel olsun aksın götürün bütün acılarımı yanında.Ne zaman yüz üstünde yatsa kuzum o fotoğraflar gelir hala gözümün önüne. Karadeniz’in yaylalarında yaşayan göçerler Aydının yörükleri gibidir.Kendi kültürleri örf ve adetleri vardır belli başlı özellikleri birbirlerinden ayrıdır.Geçim derdi belimizi büker başkalarına karşı ezer bizi,bir kız bir oğlan,bir de ben,soğuk yağmurlu bir Temmuz akşamı pazar yerine yakın bir yerde topladığımız mantar,kara lahana ve patatesi satmaya çalışıyoruz,ayakta kara lastik yün çorap sırtımızda ince bir mont yağmur altında çisil çisil sırtımızdan akarak toprağa karışıyor yılların yorgunluğu,Eşim gündelik işler peşinde iki üç ayda bir gelip üç otuz para vererek gidiyor yanımızdan.Söylemek istediği çok şey var gözlerinden okuyorum,hafif nemli ıslak bakışlar boğaza düğümlenen kuru kırçıllı bir sızı çok seviyorum sözleri hüzünlü bezgin hayata karşı kırgın,bazen yanında getirdiği tavuk sucuğu,peynir,yumurta bazen de ufak bir çikolata çocuklarımın mutluluğuna yetiyor.Hastahane yok hekim yok imkan yok.Yokluk yoksulluk kötü şey ,anam gibi bende çok çektim evlatlarımın çekmesini istemiyorum ama nerde.Birer ikişer tezgaha yaklaşıp bu kaça şu kaça bu fiyata olur mu diyen insanlarla dolu pazar yeri.Bir türlü anlamak istemiyorlar.Sattığımız şeylerle sadece bir haftalık yemeklik malzeme alabiliyoruz.Bir gün muzun ne olduğunu sorduklarında çocuklarıma ne diyeceğimi bilemedim,gereksiz bir şey deyip geçiştirdim.Yinede güzel şeyler umut etmek istiyorum hayata dair..... Rusya’dan Kazakistan sınırına trenle geçerken geride bu kadar anı ve hayallerimi bırakacağım aklıma gelmezdi,Rusların zulmünden yetmiş beş yaşında kaçan bir koca karı ve 5 yaşında torunu,bana annesini bile sormaktan çekinen bir küçük bir çocukla trenin içinde saman yakılan bir soba etrafında bizim gibi yüzlerce insanla yeni bir hayata yelken açıyoruz kaygılı ürkek.Tek korkum bu sabıya güvenli bir yer bulmadan ölmek.Soğuk iliklerimize kadar işliyor,dışarıdan fırtınanın kasvetli sesi ve soba üzerinde pişmeye çalışan on tane patatesle üç günlük yolculuğu geride bıraktık.daha iki günlük yolculuğumuz var bir de bu koku ve sarsıntı olmasa,tren durmadığından tuvalet ihtiyacımızı bir kenara yapıyoruz samanların arasına,soğuk yüzünden herkeste buz yanıkları var kendi köyümde hayvanların tedavisini yaptığımdan herkes bana güveniyor,şifa versin koku biraz değişsin diye kurumuş nane atıyorum kaynayan suya,sıcak su ve nane ile ovalayorum yaralananların çeşitli yerlerini.Aslında onlarda farkındalar bir işe yaramayacağının.Torunuma en sevdiği hikayeyi kaç defa okudum bilmiyorum.Samanlardan ve elbisemin kumaşından bir parça keserek bebek yaptım çok hoşuna gidip boynuma sarıldı,nene gittiğimiz yerde güzel bebeklerim olacak mı diye sordu bana,kuzum sen çok yaşayacaksın kendi halkın için adalet dağıtacaksın ki senden sonraki küçükler bebekleriyle doya doya oynasın benim tatlı alyoşam kadersizim..... Acılar,göz yaşları hep aynı burda ve başka şehirlerde sadece ağıtlar başka başka dillerde Türkçe Rumca Kazakça.....
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.