Bu kitabı ne yazık ki teessürle okudum;
Balkanlarda günden güne nasıl eriyip gittiğimizi, oradaki soy bilincimizin, nice çilelerle meydana getirilen eserlerimizin, imzalarımızın velhasıl-ı kelam "varlığımızın" mirasyedi gibi umarsızca tüketilmesini okudum.
O süreçlerde sözüm ona "devletimizi ve milletimizi temsil ve idare etmek üzere orada görevli bulunanların ve yine oradaki soydaşlarımızın olaylara kayıtsız kalışını okudum.
Bunda hem bizim hem idarecilerimizin hem de dinine, devletine sahip çıkmayı abesle iştigal olarak gören herkesin payı var.
Bu kıymetli eser bize geçmişimize bir kez daha dikkatli bir şekilde bakmanın, mirasımıza ayna tutmanın yanı sıra, gelinen noktaya dair özeleştiri yapmamızı ve bunlardan ders alarak hızla hatalarımızı düzeltme öğüdü de vermektedir.
Neticede, kusursuz insan da yönetici de yoktur ve milletimizin, mevcudiyetimizin bekası ile selameti için “hata yaptık, kusurluyuz, bunu en iyi şekilde düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağız” demek bize bir şey kaybettirmeyeceği gibi geleceğimize çok büyük şuur ve manevi bir servet kazandırabilecektir.
Sözün özü; Rumeli'de "Evlad-ı Fatihan" iken gelinen noktada "evlad-ı perişan" olma sürecimizi anlatan bu kitap, "geçmişi olmayanın geleceği de olmaz" sözünün ispatı ve “geçmişine dört elle sarılanın geleceğine nice büyük iyilikler yapacağının” da nasihatidir.
#kitapşuuru