Asker koğuşuna benzeyen geniş ve havasız bir odanın içinde demir
karyolalar balık istifi doldurulmuştu. (Bunlardan birinin üstünde) Ziya, boynu bir yana bükük, elleri dizlerinin üstünde kavuşturulmuş, bir kuzu masumluğu ile düşünüp duruyordu. Yan yana oturduk. Ağzından bir umutsuzluk veya şikayet sözü çıkmadı. Bir süre (Ziya'nın koğuş arkadaşı) Memduh Şevket Bey (Esendal, öykücü, devlet adamı, 1883-1952) ile de konuştum. Memleketin seçkin insanları, adı Osmanlı olan bir hükümet taslağının eliyle yakalanıp zindana atılmışlar. Kim bilir, bunlara ne yapacaklardı? İçimde sonsuz bir acı ile
hürriyetimden utanarak Bekirağa Bölüğünden çıktım …”