Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

352 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
1984 / George Orwell
Ben de nihayet George Orwell'ın 1984 adlı politik-alegorik romanını okudum. Dünya Klasikleri arasında olan bu eser senelerdir çok okunan / çok satanlar listelerinde. Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. George Orwell’ın kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kabus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgahlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır. (arka kapak) Kitap hakkında birkaç not: George Orwell, kitabın geçtiği yıl olarak aslında 1980 yılını seçmiştir. Fakat kitabın tamamlanması, Orwell’ın hastalığının da etkisiyle uzadıkça yılı, 1982 olarak değiştirmiş, sonrasında ise 1984 yılında karar kılmıştır. Bunun nedeni ise Orwell’ın kitabın yazımını 1948 yılında tamamlamasıdır. Orwell, 1948’in son 2 rakamının yerlerini değiştirmeye karar verir. Böylece kitap 1984 adı ile basılır. Hikayesi distopik bir dünyada geçer kitabın. Distopya romanlarının ünlülerindendir. Kitapta geçen "Big Brother ", "düşünce polisi" gibi kavramları da George Orwell günümüze kazandırmıştır. Orwell, romanı İskoçya'nın batı kıyısı açıklarında Hebridlerdeki Jura adasındaki evinde verem ile boğuşurken 1946-1948 yılları arasında yazmıştır. Roman, Avrupa'daki Son Adam (The Last Man in Europe) ismiyle yazılmıştır. Aldous Huxley'in Cesur Yeni Dünya isimli romanıyla birlikte, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört İngiliz edebiyatının ilk ve en ünlü anti-ütopik edebi eserlerindendir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve içerdiği terminoloji mahremiyet tartışmalarında sıklıkla ortaya atılmış ve kalıplaşmıştır. Kitap birçok farklı dile çevrilmiştir. 20. yüzyılın en etkili romanlarından biri olmasının yanı sıra satış anlamında da çok başarılı olmuştur. Sinema uyarlamalarına göz attığımızda önce Michael Radford tarafından yönetilen, John Hurt ve Richard Burton'un rol aldığı 10 Ekim 1984'te vizyona giren film dikkatimizi çekiyor. Ama kitabın ilk sinemaya uyarlanması 1956'da Michael Anderson tarafından yapılmış, başrollerde ise Edmond O'Brien, Jan Sterling ve Michael Redgrave rol almış. İlginç olan ise her iki filmin de IMDb puanları neredeyse aynı; 7,0 ve 7,1. 2018 -2019 sezonunda Taner Barlas’ın kurguladığı, Rutkay Aziz’in yönettiği ve aynı zamanda rol aldıkları "1984 (Büyük Gözaltı)" adıyla İstanbul'da tiyatro uyarlaması olarak sahnelendi. Celal Üster, kitap ve Orwell hakkında aydınlatıcı bir ön söz yazmış. Bu ön sözün bir bölümünde; "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yalnızca gelecekte oluşabilecek totaliter bir otomatlar toplumuna yönelik duyarlı, bilgece bir uyarı mıydı, yoksa bu romanın betimlediği kara basanlarda, içinde yaşadığımız günümüz toplumlarının, gerçek dünyanın görünen/ görünmeyen, belli / belirsiz, açık / örtük izleri ile gizlerine mi tanık oluyorduk?" demiş. Ben bu soruya cevap aramıyorum. Ama "otomatlar toplumu" deyimi hem hoşuma gitti hem doğru olduğunu gördüğüm için üzüldüm. Dışarı çıktığımda 40 senedir yaptığım gibi gözlemlerimde gördüğüm; metro- metrobüs, vapur - metro, otobüs - metro aktarmaları tam bu deyime uygun. Tam bir otomatlar toplumu olmuşuz; bir güruh, bir sürü (alınmayalım, ben de o sürünün içindeydim ve bir an durdum, akıntıdan çıktım ve kenardan izledim) gibi metrodan metrobüse, vapurdan metroya durmadan, düşünmeden, gruptan ayrılmadan akınlar halinde, yönlendirildiğimiz şekilde gidiyoruz... Kitabın ilk sayfalarından; sonrasında da bu söylemler devamlı işleniyor. Üç parti sloganı: 'Savaş Barıştır.', ' Özgürlük Köleliktir.' ve ' Cahillik Güçtür.'. Ne korkunç sloganlar değil mi? İlk slogana bakarsak barış için de olsa savaş savaştır ve daima insanlık kaybeder. İkinci slogan tartışılabilir. Bugün özgür olacağız diye farklı şeylerin (ideolojiler olmasa bile) tüketim, teknoloji, internet, sosyal ağların kölesi olmuş durumdayız. Üçüncü slogan da gerçekleşmek üzere; yazar 70 yıl önce bugünleri görmüş, tüm dünya olmasa bile biz de dahil belli toplumlar cahilliğe sürükleniyor. Bir bölümde: "Tartışmalı bölgenin tümünü tek başına hiçbir devlet denetim altına alamamaktadır. Bölgenin çeşitli bölümleri durmadan el değiştirmekte, cepheleşmelerde sürekli değişiklik olmaktadır. Tartışmalı bölgelerin tümünde değerli madenler bulunmakta ve kauçuk gibi, daha soğuk iklimlerde daha pahalı yöntemlerle yapay bir biçimde üretilmek orunda kalınan önemli bitkisel ürünler yetişmektedir. Ama en önemlisi, buralarda bitmez tükenmez bir ucuz emek kaynağı bulunmasıdır. Savaş uğraşı, ilke olarak, her zaman halkın basit gereksinimleri karşılandıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlanır." 70 sene, 700 sene önce de olsa savaş sebeplerinde bir değişme yok, savaşlarda da azalma yok.
1984
1984George Orwell · Can Yayınları · 2019165,3bin okunma
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.