Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

591 syf.
10/10 puan verdi
Okuyorsanız kendinizi inşa ediyorsunuz demektir.
Hâlâ kendi kimliğinizi oluşturmakla meşgulsünüz demektir. Okuduklarınızı bir de bu şekilde paylaşıyorsanız artı birilerine de katkı sağlıyorsunuzdur. Okumak böylece eyleme dönüşüyor, ya da eylemleri dönüştürüyor demektir. Beyazıt Akman genç bir akademisyen. Yurtdışında yaşıyor. Böyle bir kitap yazmaya karar verdiği zaman Türkiye’de tarihi romanlara ilginin henüz bu kadar olmadığını söylüyor. Osman’ı yazmakla da bilinmeyenlere daha fazla ağırlık verdiğini, araştırmanın tadının buradan çıktığını belirtiyor. “Yavuz olsun, Kanuni olsun bunlar zaten yeterince anlatılmış, bilinenleri tekrar etmeye gerek yok.” diyor. Osman’ı okumakla, bir imparatorluğun kuruluş hikâyesini okumuş oluyorsunuz. Elbette kronolojik ve ciddi çehreli bir tarih okumuyorsunuz. Gerçeklerin ışığında oldukça güzel ve itinayla kurgulanmış bir kitabı okuyorsunuz. Kitap için iç içe geçmiş romanlar bütünü diyebilirim. Kitabı okumakla sanki dört roman okuyorsunuz. Zaten kitapta da dört önemli kahraman var. Bunlardan birisi ve en önemlisi kitaba da ismini veren Osman Bey. Diğeri bizim Yunus Emre. Bir diğeri Venediklilerin Gezgin Marko Polo’su. Ve son olarak da Harmankaya Tekfuru Şovalye Mihal. Osman Bey’le bir obanın bulundukları topraklara yerleşirken, devletleşirken ve belki devleşirken verdiği mücadele anlatılıyor. Bu mücadelede ihanetler, esir düşmeler, arkadan vurulmalar, çekişmeler, istilalar, debdebeler, ruhunu satmalar, işkenceler, ölü bir dünyaya bir nefes, tek başına riyazetler, nefis terbiyesi ve ortaya konulan kahramanlıklar ince ince anlatılıyor. Ben bu kitabı okumakla şu ana kadar bilmediğim yeni bilgiler edindim. Bildiğim bazı bilgileri ise tazelemiş oldum. Ben Yunus diye başlayan bölümlerin tadı çok başkaydı. Yazarımız dini literatüre oldukça hâkim. Yunus’un konuştuğu bölümler benim için çoğu zaman tefekküre açılan kapılar oldu. Gerek ayetlerle, gerekse anlattığı öykülerle süslediği cümleler, çektiği çileler, kırk yıl boyunca Taptuk Emre’ye taşıdığı düz odunlar onun Allah yolunda yanıp pişmesine, ondan başka kimseye el açmamasına vesile oluyor. Hamlığından kurtulma mücadelesi verdiği çok tekke, ders aldığı kimseler ilerde karşılaşacağı kut-lu kişiye sunulmak üzere hediyeler veriyor. Ve bu topladıklarını Yunus bir vesileyle yıllar sonra karşılaşacağı Osman Bey’e sunuyor. Ben Marko diye başlayan bölümlerde ünlü gezgin Marko Polo’nun izlenimlerini okuyoruz. Gerek Çin’de, gerek bir Moğol liderinin yanında, gerekse Bizans saraylarında gördüğü, yaşadığı, tanık olduğu, duyduğu her vakayı yazıyor Marko. Bu yazdıkları öyle sıradan şeyler değil. Korkutucu ve ürkütücü şeyler. “Diyor ki: Ben gördüklerimi gür ağaçlarla dolu bir ormana anlatsam, ağaçlar tutuşur yok olur da ortaya sapsarı bir çöl çıkar.” Anlattıkları “Kalpleri kırılgan, gözleri yaşlı genç kızların okuyacağı türden hikâyeler değil.” “Bildiğimiz iki kollu, iki ayaklı insandan daha vahşi canavar mı var? Ondan daha barbar bir yaratık olabilir mi?” “Bu dünyada kötülük ve vahşet görmek isteyenlerin, hemcinslerine bakmaları yeterli.” Gerçekten de okuduğum yüzlerce sayfa arasında bilhassa Osman Bey’in dışındaki âlemleri okurken Marko Polo’nun bu düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu gördüm. Bu sebeple kitap boyunca Osman Bey’in yaşatma mücadelesine dualar ede ede bitiremedim. Ben Mihal diye başlayan bölümlerde ise Harmankaya Tekfuru Mihal’e kulak veriyoruz. Çünkü konuşan o: “Bitinya ucunun en nam salmış şovalyesi.” Şovalye mi? Mihal’in babası “Şovalye kandır” diyor. Ama Mihal için öyle değil. Onun için Şovalyelik kodu “Cesaret, onur ve sadakat”tir Fakat bu özellikleri kendi dindaşları, kendi arkadaşları arasında değil Osman Bey’de buluyor ve tüm imkânlarıyla ona yardım ediyor. Bütün bunların sonunda da Rabbi onu İslam’la şereflendiriyor. Bu romanda ve bundan önce okuduğum Hüseyin Yılmaz’ın Elif Öğretmen romanında yazarları bir şekilde sayfalar arasında açık açık roman kahramanı olarak karşımıza çıkıyorlar. Bunu da yeni tarz anlatım olarak bir yere not ettim. Üzüldüğüm bir noktayı belirtmeden geçmeyeceğim. Tarihi roman yazılıyor. Çok da güzel yazılıyor. Sırf gerçekliğe bağlı kalacağım diye, hiç ihtiyacı yokken- ara ara örtülü değil, direk küfürlü cümlelerle tasvirler yapılıyor. Ve bir anda âlemimde Yunus'un tefekkürüne de, Osman'ın zaferlerine gölge düşüyor. Kitaptan altını çizdiğim satırlar yok mu? Var. Hem de çok beğendiğim satırlar. Onları da sonra paylaşırım.
Osman - Birinci Kitap
Osman - Birinci KitapBeyazıt Akman · Epsilon Yayınları · 2016999 okunma
··
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.