Gönderi

Çehresinin teşkilâtı itibariyle, ilk bakışta soğuk ve azametli gibi görünüyordu. Fakat küçük bir temasta, samimiyeti anlaşılıyordu. Halk arasından yetişen birçok büyükler gibi, fıtraten hatip değildi. Hatta çok söz söylemeyi de sevmiyordu. Az fakat temiz söylüyordu. Sözlerine, bazen nükteler ve fıkralarda ilâve ediyordu. Meclisi ârâ (meclis süsleyen) dedikleri şen ve şatır (keyifli) insanlardan değildi. Fakat bulunduğu meclislerde, huzurundan âdeta bir zevk duyuluyordu. İçkiye iltifat ediyordu. Fakat hiçbir zaman muayyen (belli) olan hududu tecavüz etmiyor (aşmıyor), bilhassa (özellikle) sarhoşluktan hoşlanmıyordu. Herkesle dost ve ahbaptı. Fakat en mümtaz ve güzide şahsiyetlerden mürekkep hususî bir muhiti vardı. En samimî dostlarından biri, Selânik Rüştiye Mektebi Fransızca muallimi Yüzbaşı Naki Bey, diğeri de Selânik hastanesi müdürü Mithat Şükrü Bey’di. Gayesine son derecede merbuttu (bağlıydı) . Cemiyet teşekkül ettikten sonra, yapılacak işlerdeki muvaffakiyete tamamıyla kani bulunuyordu (inanıyordu). Hatta meşguliyetlerine mâni olacağından korkarak annesini Edirne’den getirtmediği gibi, evlenmekten de içtinap ediyor (çekiniyor), hayatı bekârlık ve yalnızlık içinde geçiyordu.
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.