Dışarıda ne çok ses var farkında mısınız? İçlerinden kendi sesinizi ne kadar duyabiliyorsunuz?
Yaklaşık iki haftadır kulaklarım tıkalıydı. Ağrılı-sancılı geçen bu süreçte içime dönme şansı yakaladım fazlasıyla. Çünkü en çok kendimi duyuyordum. Dışardaki sesleri öyle az duyuyordum ki. Hiçbir şey tesadüf değil. Merkür retrodayken ayda balık burcuna geçerken seçmişim bu kitabı da. Gökyüzünün içine dön, konuşmayı bırak, sus, öz’e dön öz’üne dediği zamanlarda. Susmayı öğrendim, kendimi daha iyi duyabilmek için, anlayabilmek için. Susmanın bir erdem olduğunu öğrendim. Susmanın hikmeti olduğunu öğrendim. Susmanın konuşmaktan zor olduğunu öğrendim. Sessizliğin bir sesi olduğunu öğrendim. Susmanın gerçekten de bir sanat olduğunu öğrendim. Bunun yanında insani iletişimin temel önceliklerini; dinleyebilmeyi, düşünebilmeyi, okuyabilmeyi, yazabilmeyi, konuşabilmeyi, şükredebilmeyi, algılayabilmeyi, affedebilmeyi öğrendim. İnsani iletişimin temel ilkelerini, temel taşlarını öğrendim.
Ve susmayı öğrendikten sonra yeniden duymaya başladım. Kuşların sesini ne çok özlemişim. Ezan sesini, suyun sesini, peteklerin yanarken çıkardığı sesi, üst komşumuzun her gün üç vakit yaptığı süpürge sesini dahi. Önceden rahatsız olduğum hatta sinir olduğum birçok sesi duyabildiğim için şükrettim.
Düşünerek konuşmaktan da öte düşünerek susabilmeyi öğrenin isterim. Bazı konuştuklarınızın ne kadar da gereksiz olduğunu fark edin isterim. Sadece varlığınızın bile yettiği ortamlarda konuşarak büyüyü bozmayın isterim. Öfkenizin doruk noktasında konuştuklarınızla karşınızdakinin canını yakmak yerine susabilmenin hazzını yaşayın isterim.
Nerede konuşulup nerede susulması gerektiğini ayırt edin isterim. Susma sanatını keşfetmekte geç kalmayın isterim.